Sedat Şenermen l Saltanatın Kaldırılması 01 Kasım 2020, 14:58
SALTANATIN KALDIRILMASI
Saltanatın kaldırılması veya padişahlığın kaldırılması,
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 1 Kasım 1922’de kabul ettiği 308 numaralı “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, Hukuku Hâkimiyet ve Hükümraninin Mümessili Hakikisi Olduğuna Dair” adlı kararnamesi ile gerçekleşmiştir. Saltanatın kaldırılmasıyla beraber Osmanlı İmparatorluğu resmen sona ermiştir.
- Zaferden Sonra Türk Devrimi’nin Siyasal Alanda Gerçekleştirilmesi Saltanatın Kaldırılması İle Başlar
ATATÜRK’ün önderliğinde geliştirilen Türk Devrimi bir bütündür. Ancak, devrim hareketi toplumumuzun çeşitli alanlarını ilgilendirdiği için ve açıklanmasında kolaylık göstermesi yönünden onu, “siyasal alanda devrim”, “hukuk alanında devrim” gibi bölümlere ayırıyoruz.
Siyasal alanda devrimin gelişmesi şöyle olmuştur:
- Saltanat kaldırılmış, cumhuriyet kurulmuş;
- Halifelik kaldırılmış, devlet laikleştirilmiştir.
- Yeni Türk yönetim biçimi yeni anayasa ile oluşmuş ve gelişmiştir.
Şimdi bu konuya biraz açıklık getirmeye çalışalım.
Anadolu’da yeni bir Türk yönetimi oluşturuldu. Eskisi saltanattı. Egemenliğini padişahın, elinde tuttuğu bir devlet yönetimi ve biçimi idi. Bu yönetimin siyasal niteliğinin yanı sıra bir de mezhepsel dinsel yönü vardı. Egemenliği elinde bulunduran padişah aynı zamanda halife idi. Halife, Peygamberin vekili demekti. Bu nedenle, saltanatın, yani padişah yönetiminin halk üzerindeki etkisi çok büyüktü. Halk ve aydın kitlenin büyük bir çoğunluğu “padişahsız” bir yönetim biçimini düşünemiyordu bile. Egemenliği padişahtan alıp halka vermek için çok dikkatli davranmak gerekiyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşu sıralarında milletvekilleri bir yandan egemenliğin ulusa ait olduğunu kabul ediyorlar, bir yandan da padişaha bağlı olduklarını söylüyorlardı. Bu çelişkili bir durumdu. ATATÜRK de bu duruma, bir süre için göz yummak zorunluluğunu duyuyordu.
Ama öte yandan da padişahın ulus ve vatan düşmanları ile işbirliği yaptığı görülüyordu. Bazı kimseler ATATÜRK’ün padişah olması görüşündeydi. Bu görüşün de tutar yanı yoktu. Çünkü ATATÜRK ulusun egemenliğinin ulusa teslimi için uğraşıyordu. Söz konusu kendisi de olsa böyle bir durumu kabul edemezdi. Kendi inanç ve ilkeleriyle ters düşemezdi. Bu nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1/2 Kasım 1922 gecesi verdiği bir kararla saltanat kaldırıldı. Saltanatın kaldırılmasına başlangıç olarak, İstanbul’un düşman devletlerce işgal tarihi olan 16 Mart 1920 günü kabul ediliyordu. Çünkü o gün padişahın kendisi de düşman eline düşmekle herhangi bir hükmü kalmamıştı. Verilen bu kararla, Türk Devrimi’ni oluşturan ilk ve kesin siyasal adım atılmış oluyordu.[1]
- Saltanatın kaldırılışına Doğru Tarihsel Süreç
Saltanatın kaldırılmasına doğrudan doğruya yol açan olay, Türk Kurtuluş Savaşı’nın başarı ile sonuçlanmasından sonra toplanması öngörülen barış konferansına Ankara ve İstanbul hükümetlerinin birlikte davet edilmeleridir.
17 Ekim tarihli bir telgrafla sadrazam Tevfik Paşa, barış konferansında ortak bir tavır belirlemek amacıyla Mustafa Kemal’e başvurmuştur. 20 Ekim tarihli, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına hitap eden ikinci bir telgrafta Tevfik Paşa Babıâli ile Büyük Millet Meclisi arasında amaç yönünden tam bir birlik olduğunu, Sevr Antlaşmasını iptal ettirmek ve işgalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için beraberce mücadele edildiğini belirterek ulusal birliğin önemini vurgulamış ve vatan uğruna kişisel hırslardan vazgeçilmesi gerektiğini belirtmiştir.[2]
İstanbul Hükümetinin Sadrazamı Tevfik Paşa’nın, barış konferansında görüş ve sözbirliği edilmek üzere, Büyük Millet Meclisi’ne güvendiği yetkili birinin İstanbul’a gönderilmesi yolunda Meclis Başkanlığına çekilen telgraf, Mecliste çok sert tepkilerle karşılandı. Türk Milletinin üç buçuk yıl süren ağır fedakârlıklarla sağladığı zafere ortak çıkmaya çalışan bir hükümet ve onun hıyaneti tescil edilmiş padişahı hakkında, milletçe verilen karar çoktan belirmişti.
* Gerek Mustafa Kemal Paşa’nın, 24 Nisan 1920 tarihli takririnde ve
* Gerekse 20 Ocak 1921 tarihli Anayasa’da egemenlik milletin malı alarak ilân edilmişti.
- Kayıtsız şartsız millete ait olan egemenlik, sultan halife’ye bırakılamazdı. Millet bu hakkını isyan ederek, ihtilâlle almıştı.[3]
28 Ekim 1922’de İtilaf Devletleri İsviçre’nin Lozan kentinde toplanacak olan konferansa İstanbul ve Ankara hükümetlerini resmen davet etmiştir. Bunun üzerine iki gün sonra toplanan TBMM, İstanbul hükümetinin tasfiyesine yönelik 82 imzalı karar tasarısını görüşmüşse de aynı gün sonuç alamamış, ancak 1 Kasım 1922 tarihli toplantıda Mustafa Kemal'in sert müdahalesi üzerine saltanatın kaldırılmasına karar vermiştir. Kararname, ilga hükmünü geriye yürüterek “İstanbul’daki şeklî hükümetin 16 Mart 1920’de tarihe intikal ettiğini” bildirmiştir.[4] Aynı gün alınan bir başka Meclis kararıyla 1 ve 2 Kasım günleri milli bayram ilan edilmiştir.
- Saltanatın Kaldırılmasına TBM Meclis’inde Karşı Çıkanlar
Mustafa Kemal’in ifadesine göre milletvekillerinin birçoğu saltanatın kaldırılması kararına karşı çıkmışlardır. Bakanlar kurulu başkanı Rauf Bey (Orbay) başta karşı çıktığı karara 29 Ekim’de Mustafa Kemal ile görüştükten sonra taraftar olmuştur. Buna karşılık liberal görüşleriyle tanınan Mersin vekili Selahattin Bey (Köseoğlu) sonuna kadar karara muhalif kalmıştır.
Gerek Rauf (Orbay) gerek Selahattin (Köseoğlu) Beyler daha sonra kaleme aldıkları anılarında, cumhuriyete ilkesel olarak karşı olmadıklarını, ancak padişahlığı kişisel diktatörlük eğilimlerine karşı bir engel olarak gördükleri için kaldırılmasına muhalif olduklarını anlatırlar.
Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda 15 Nisan 1923’te yapılan bir değişiklikle, saltanatın lağvına dair kararnameye karşı sözle ve basın yoluyla muhalefet etmek vatan hainliği kapsamına alınmış ve idamla cezalandırılmıştır.
Kararnamenin ilanından sonra sadrazam Tevfik Paşa başkanlığında 4 Kasım 1922 günü son toplantısını yapan Osmanlı hükümeti istifasını padişaha sunmuştur. 5 Kasım’da Ankara hükümetinin İstanbul’daki temsilcisi Refet Paşa (Bele) tüm bakanlık müsteşarlarını Divanyolu’ndaki Şark Mahfilinde toplayarak her türlü faaliyete son vermelerini tebliğ etmiştir. 7 Kasım’da Babıâli’deki başbakanlık dairesi resmen boşaltılmış ve Osmanlı Devleti'nin resmî gazetesi olan Takvim-i Vekayi’nin yayınına son verilmiştir.[5]
- TBM Meclisi Saltanatı Kaldırıyor
Saltanatın kaldırılması hakkında kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi Karma Komisyonunda görüşülürken hocaların hilâfetle saltanatın ayrılmayacağı fikrini ileri sürerek engellemeye çalışmaları karşısında, Mustafa Kemal Paşa, söz alarak masanın üstüne çıktı ve yüksek sesle şunları söyledi:
“Egemenlik ve saltanat, hiç kimse tarafından hiç kimseye bilim gereğidir diye görüşme ile tartışma ile verilmez. Egemenlik, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milletinin egemenlik ve saltanatına el koymuşlardı; bu zorla el koyuşlarını altı yüzyıldan beri devam ettirmişlerdi. Şimdi de, Türk milleti bu saldırganların cezalarını hatırlatarak, egemenlik ve saltanatını, isyan ederek kendi eline açıkça almış bulunuyor. Bu bir oldu-bittidir. Söz konusu olan, millete saltanatını, egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız? sorunu değildir. Sorun, zaten oldu-bitti haline gelmiş bir gerçeği ifadeden ibarettir. Bu, kesinlikle olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes sorunu doğal görürse, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek gerektiği şekilde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.”1922[6]
Mustafa Kemal Paşa’nın bu çok önemli ve tarihî konuşması sonunda, Karma Komisyonda hazırlanan kanun tasarısı hemen kabul edilmiş ve akabinde Umumî Heyette görüşülerek 1 Kasım 1922’de kanunlaşmıştır. Böylece millî egemenliği ebedileştiren ve milletin kendi hakkının ifadesi olan bu Kanunla, saltanat kaldırılmış ve Türk Devrimi de en önemli bir gelişmesini de sağlamıştır.
Bu karar üzerine, 17 Kasım 1922’de, Vahdettin, İngiltere himayesine sığınarak Malaya zırhlısı ile Malta’ya kaçmıştır.[7]
- Barış Konferansına Hazırlık ve Lozan Barış Konferansı
Bundan sonra asıl önemli çalışma barış konferansına hazırlanmak ve Türk davasını en iyi savunacak heyet başkanını seçmekti. Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa, Atatürk’ün isteği ile Dışişleri Bakanlığına getirilerek, Lozan’da toplanacak barış konferansına Türkiye’yi temsilen 5 Kasımda yola çıktı.
20 Kasım 1922’de Lozan Konferansı barış görüşmeleri başlamış, 24 Kasım’da da Türk ordusu Edirne’ye girerek Mudanya Mütarekesinin hükümlerinin yerine getirilmesi mümkün olmuştu.
Lozan barış görüşmeleri, İtilâf Devletlerinin Türk Devletinin istiklâli ile bağdaşmayan proje önermeleri üzerine birinci kez süresiz olarak kesintiye uğradı. İkinci kez başlayan görüşmelerde Türk tezi galip gelerek 24 Temmuz 1923’de barış antlaşması imzalanmış oldu.
Böylece kazanılan büyük askerî zafer, siyasal zaferle teyit ve belgelenmiş oldu. Artık Misâkı Millî hudutları içinde tam istiklâle sahip, genç ve kuvvetli bir Türkiye gerçek anlamıyla kurulmuştu.
Lozan’da görüşmelerin tekrar başlamasından sonra tarihi görevini yapmış olan Meclis 1 Nisan 1923’de seçimlerin yenilenmesine karar vererek dağıldı. Yeni seçilen Meclis 11 Ağustos 1923’de toplanmış ve 24 Ağustos 1923’de de Lozan Barış Antlaşmasını onaylamıştı. Lozan Antlaşmasının onayından hemen sonra, 6 Ekim 1923’de, İstanbul’da bulunan İtilâf Devletleri orduları çekilerek sevgili İstanbul’umuz da düşman işgalinden kurtulmuş oldu.[8]
Artık bundan sonra yapılacak iş, yeni ve modern Türkiye’nin kurulması ve kurumsal yapılandırılması idi. Böylece Devrimin 3. evresine, yeniden düzenleme, reformlar aşamasına Cumhuriyetin ilânı ile girilmiş olacaktı.
- Saltanatın Kaldırılmasının Sonuçları
Şeklen “halife” unvanını koruyan VI. Mehmed (Vahideddin) 10 Kasım’da son cuma selamlığına katılmış, ancak yaşamına ve özgürlüğüne yönelik tehditleri gerekçe göstererek 17 Kasım 1922 sabahı Boğaziçi’nde demirli bulunan İngiliz zırhlısı HMS Malaya aracılığıyla Malta’ya sığınmıştır.
19 Kasım'da 1922’de TBMM, veliaht Abdülmecid Efendi’yi halife ilan etmiştir. 3 Mart 1924’te çıkarılan 431 sayılı “Hilafetin İlgasına ve Hanedan-ı Osmani'nin Türkiye Cumhuriyeti Memalik-i Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun” ile halifelik de lağvedilmiş ve tüm Osmanlı Hanedanı mensupları yurt dışına sürgün edilmiştir.[9]
- Cumhuriyetin İlanı
Saltanatın kaldırılması pek kolay olmamıştı. TBMM’nde uzun ve sert tartışmalar geçmişti. Bu tartışmalar sırasında ATATÜRK’ün “Ya ulusal egemenliğe ulusun kendisi sahip olur; ya da buna karşı çıkan birçok kafalar kesilir” anlamına gelen sözlerinden sonra saltanatın kaldırılması
kararı verilmişti. Ama bu kararın verilmesinden sonra da homurdanmalar sürdü. Türk Devrimi’nin karşısında olanlar, ATATÜRK’Ü sınır dışına sürmek için yasa önerisi verecek kadar işi ileriye götürdüler. Bunlar kişisel çıkar ve hırsla davranıyorlardı. Davranışlarının yurtseverlikle, ulus sevgisiyle ilgisi, ilişkisi yoktu. ATATÜRK;
* “Egemenlik ulusundur” diyordu.
* “Ulusun işlerini ancak ulusun gerçek temsilcisi olan TBMM yürütür. TBMM’nden başka hiçbir makam ulusun işlerine karışamaz” görüşünü savunuyordu.
Karşısındakiler ise saltanata bağlılık davasındaydılar. Ulusun işleri ve egemenlik eskisi gibi gene bir kişinin, padişahın elinde olsun istiyorlardı.[10]
Saltanat kaldırılmıştı ama yeni kurulan yönetimin bir başkanı yoktu. ATATÜRK, TBMM’nin başkanı idi. Bu sıfatla devlet başkanlığı işlerini de yürütüyordu. Bu arada yeni yönetiminin biçiminin ne olacağı tartışmaları da sürüp gidiyordu. Bununla birlikte, kurulduğu andan başlayarak, yani 23 Nisan 1920’den beri yönetimin yapısı cumhuriyete benziyordu. Böyle olduğu halde bazı kişiler devletin başı olarak halifeyi görmek istiyorlardı. Saltanatın kaldırılmış olmasına karşın halifelik sürdürülüyordu. Halifenin devletin başı olması demek saltanatın, yani padişahlığın geri gelmesi demek olurdu. Uzun tartışmalardan sonra 29 Ekim 1923 günü saat 20.30’da TBMM, Türk Devleti’nin bir cumhuriyet olduğuna karar verdi. ATATÜRK oybirliği ile Cumhurbaşkanı seçildi ve devlet başkanı olarak İsmet (İnönü) Paşa’yı başbakanlığa atadı. Böylece yeni Türk yönetimi Türkiye Cumhuriyeti adı ile kurulmuş oldu.
Sedat Şenermen
Kaynakça
[1] Osman Güngör FEYZOĞLU, Atatürk İlkeleri ve İnkılâbımız, İstanbul, 1982, Milli Eğitim Basımevi, s. 30.)
[2] Telgraf metinleri için bkz. İbnülemin Mahmud Kemal İNAL, Son Sadrazamlar, c.IV. s.1738.
[3] Prof.Dr. Hamza EROĞLU, Türk Devrim Tarihi, Ankara, 1974, 4.Baskı, Türk Devrim Kurumu Atatürk ve Devrimlerini Araştırma Kurulu Yayını:3, s.145.
[4] Bkz. Düstur, Üçüncü Tertip c.5; https://tr.wikipedia.org/wiki/Saltanat Yaygın kanının aksine, saltanat kanunla kaldırılmamıştır.
[5] Bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Saltanat
[6] ATATÜRK, Nutuk, İstanbul, 1938. s.495. Ayrıca bkz. Hamza EROĞLU, Türk Devrim Tarihi, s.145; Prof.Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 2007, 3.Basım, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, s.178.
[7] Hamza EROĞLU, Türk Devrim Tarihi, s.146.
[8] Hamza EROĞLU, Türk Devrim Tarihi, s.146.
[9] Bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Saltanat
[10] Osman Güngör FEYZOĞLU, Atatürk İlkeleri ve İnkılâbımız, s.31.
Tüm Köşe Yazarları
-
Rifat Serdaroğlu l Bana Dostunu Söyle
06 Mart 2021, 11:01 -
Prof. Dr. Haydar Çakmak l Niçin Bu Kadar Parti Kuruldu?
05 Mart 2021, 16:13 -
Rifat Serdaroğlu l Esir Miyiz/Rehin Miyiz?
04 Mart 2021, 19:47 -
Rifat Serdaroğlu l İnsan Haklarını Eyleme Planı
03 Mart 2021, 12:41 -
Rifat Serdaroğlu l Bir Duruşu Olmalı İnsanın!
03 Mart 2021, 10:50 -
Rifat Serdaroğlu l Gerçekler Konuşulsun Artık
27 Şubat 2021, 18:07 -
Sedat Şenermen l Gıda Emperyalizmi
27 Şubat 2021, 14:04 -
Rifat Serdaroğlu l Yerli ve Milli Cumhur İttifakı
28 Şubat 2021, 00:26 -
Prof. Dr. Haydar Çakmak l İktidarları Ölçme Kriterleri
26 Şubat 2021, 12:09 -
Rifat Serdaroğlu l Bilim İnsanı ve Yalancı Bakan
25 Şubat 2021, 17:22