Sedat Şenermen l Kur'an'da Şefaat Nedir? 03 Ekim 2020, 12:23
KUR’AN’DA ŞEFAAT NEDİR?
“Şef’i” kökünden türemiş olan “şefaat” sözcüğünün sözlük anlamı “Bir şeyi benzeri olan başka bir şeye eklemek, onu desteklemek, bir şeyi çiftlemek ve esirgemek”tir.
Sözcük, zaman içerisinde “Yüksek mevkide bulunan birinin düşkün birine yardım etmesi, onu koruması, onun korunmasına aracılık etmesi, onu yalnız bırakmayıp ona destek olması” anlamında kullanılır olmuştur.
Sözcüğün terim anlamı ise,
- “Bir kimsenin bağışlanmasını istemek,
- Bir kimseden başka biri için iyilik yapmasını, onun zararına olan davranışlardan vazgeçmesini rica etmek,
- Başkası hesabına yalvarmak, rica etmek,
- Birinin önüne düşüp, işinin görülmesi için dua ve niyazda bulunmak” demektir.
Kısaca şefaat; “aracı olmak, yardım etmek ve öncülük etmek” anlamlarına gelir.
Arapçada başkası lehine istekte bulunana [şefaat edene] “eş-şafi” veya “eş-şefi” denir.
ÖNCEKİ DİNLERDE ŞEFAAT
Şefaat, kurtuluş öğretisiyle bağlantılı olarak, birçok dinde yer almakla birlikte, niteliği ve biçimi farklılıklar gösterir.
Çin geleneğinde ruhban sınıfının görevleri arasında, ruhi açıdan arındırma ve kahinlik yapmanın yanı sıra, tanrıların huzurunda onlar için şefaat dileme görevi de vardır.
Budist rahipleri tarafından, ölen kişinin ardından yedi hafta boyunca ölüyü, kötü karmadan kurtarmak amacıyla kutsal metin okunur.
Hindu geleneğinde, iyilerin tekrar bedene girmeden (tenasüh) önce bizzat ilahların şefaatiyle içinde yaşayacakları kısa süreli cennet ya da göksel alem inancı vardır.
Zerdüştilikte, Hindu öğretisine benzer şekilde, doğrudan şefaat yerine, günahtan arınma ortamına atıf vardır.
Pagan karakterli Eski Yunan ve Roma dinlerinde şefaat,
Kurban kültü biçiminde ortaya konmuştur.
Buna göre yaşayanların ihtiyaçlarını ve arzularını bilen ilahlaşmış ölü ruhların, kendilerine şefaat yakarışlarıyla ibadet edilip kurban kesildiğinde ödül verdiklerine;
İhmal edildiklerinde ise, gücendiklerine inanılmıştır.
Tevrat’ta, ahret inancına yönelik açık bir öğreti yer almamasına rağmen, ölüm sonrası şefaat konusuna atıflar vardır.
Bunların başında, din uğruna canını feda eden birinin, günahkarlar için şefaat edebileceği İŞAYA; 53/12’de geçmektedir.
Ölünün, şefaat yoluyla kurtuluşa ermesi fikri, Museviliğin Rabbani literatüründe açıkça belirtilmektedir.
Günümüzde Ortodoks Yahudi öğretisinde, arınma yeri inancı ve buna bağlı olarak ölünün arkasından bir yıl boyunca kutsama duası okunmasına yönelik adet, halen sürmektedir.
Hıristiyanlık, İsa Mesih yoluyla kurtuluş öğretisine dayandığından, fidye, bu dinde kefaret, mutlak aracılık gibi kavramlar kapsamında, şefaate daha çok yer verilir.
İncil’de şefaat kelimesi, “bir kişinin bir başka kişinin savunucusu olması veya onun lehine af dilemesi” anlamında (İBRANİLERE MEKTUP; 7/25’te) kullanılmıştır.
Kutsal kişilerin şefaatini ifade eden aracı kelimesi, Tanrı ile insanı, kefaret yoluyla birbirine yakınlaştırmayı (TİMETOS’A 1. MEKTUP; 2/5’te) ifade etmektedir.
Bu bağlamda özellikle İSA MESİH, başrahip sıfatıyla,
İnananların günahlarının bağışlanmasını dileyen olduğu (YUHANNA’NIN 1. MEKTUBU; 2/2’de) ve
İnananlar hatta bütün insanlık adına Tanrı katında şefaatte bulunacak biri diye (İBRANİLERE MEKTUP; 7/25’te) sunulmuştur.
Ancak Hıristiyanlıkta şefaat, sadece İsa’ya ait bir eylem değildir.
İncil öğretisine paralel biçimde, ilk dönemden itibaren KİLİSE BABALARI, ruhani varlıklara dua etmeyi ve onlardan şefaat istemeyi gerekli görmüşlerdir.
İSLAM’DA ŞEFAAT
Kur’an’da “şef’” kavramı, sözlük anlamında kullanılan biri dışında (FECR; 3), 31 yerde geçmektedir.
Bunların 13’ünde “şefaat” ifadesi şeklinde yer almakta,
Diğer yerlerde, fiil ve isim kalıplarıyla tekrar edilmektedir.
NİSA; 85’de, iyi bir işe destek verenle,
Kötü işe destek verenlerden her birinin,
O işin sonucundan pay alacağı geçmektedir.
Çünkü Yüce Allah, ADİLİ MUTLAK’tır.
Herkese, dünyada yaptığının tam karşılığını, ahrette verecektir.
Esasen, şefaati konu edinen ayetlerde egemen hüküm,
ŞİRK İNANCININ REDDİ ve
TEVHİT İNANCININ TELKİN EDİLMESİ Şeklindedir.
ZÜMER; 3’te anlatıldığı üzere,
Putperestler kendilerini, Allah’a yaklaştıracağına inandıkları için putlara tapıyorlardı:
“Dikkatli olun, halis din sadece Allah'a aittir.
O'nun astlarından birtakım yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinenler:
“Allah'ın astlarından edindiğimiz yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar, bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsın diye biz onlara tapıyoruz.” Derler.
“Şüphesiz kendilerinin ayrılığa /anlaşmazlığa düşüp durdukları şeylerde, onların arasında Allah hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve çok nankörün ta kendisi olan kişilere kılavuzluk etmez.”
Bazı ayetlerde putlar, ‘şefi Şefaatçi’, (çoğulu şüfeha) şeklinde geçer. Bu ayetlerde, kıyamet günü,
- Allah’tan başka hiçbir dost ve şefaatçinin bulunmayacağı belirtilmekte,
- O gün, şefaatin ancak Allah’ın izin ve rızasıyla gerçekleşeceği,
- Ancak, Allah, kendisinden başka hiçbir kimseye izin vermeyeceğinin, ilahi adaletinin gereği olduğu açıklanmaktadır.
İlgili ayetlerde kıyamet günü şefaatten yoksun kalanların temel özelliği olarak
- İnkar veya şirk,
- Yine inkar manasında zulüm (MÜMİN; 18),
- Ahreti inkar; buna sürükleyen davranışlar arasında:
* Kur’an’da zihinsel ve mali destek anlamında belirlenen salatı gerçekleştirmemek,
* Fakiri doyurmamak,
* Batıla dalanlarla beraber olup aynı davranışları uygulamak şeklinde olduğu MÜDDESSİR; 41-48’de şöyle açıklanmaktadır:
“Suçlular, “Biz, salatçılardan [mali yönden ve zihinsel açıdan destek verenlerden; toplumu aydınlatmaya çalışanlardan] değildik,”
“Yoksulları da doyurmuyorduk; işsiz güçsüze de kendi ekmeğini kazanacak fırsat ve imkan vermiyorduk.”
“Ve biz boşa uğraşanlarla beraber boşa uğraşırdık.”
“Ve de biz, tartışılmaz ve karşı çıkılmaz olan ölüm, kıyamet bize gelene kadar Din Günü’nü yalanlıyorduk” dediler.
“Artık onlara şefaatçilerin, şefaati yarar sağlamaz.”
Bu ayetlerde MAHŞER GÜNÜNÜN, HİÇBİR ŞEFAATİN,
HİÇBİR İNSANA YARAR SAĞLAMAYACAĞI BİR GÜN OLDUĞU BELİRLENMİŞTİR
“ŞEFAAT” KAVRAMINI NASIL DOĞRU ANLAYABİLİRİZ?
Şimdi Buna Bakabiliriz Değerli İzleyiciler
“Şefaat” kavramının doğru anlaşılabilmesi için, konunun,
Şu başlıklar altında incelenmesi yararlı olacaktır.
1-) ALLAH’TAN BAŞKA ŞEFAATÇİ YOKTUR
ŞEFAAT, SADECE ALLAH’A AİTTİR.
Bu konuda ilk öğrenilmesi gereken husus, şefaat yetkisinin, sadece Allah’a ait olduğunu açıklayan ZÜMER; 44 ile SECDE; 4. ayetlerini dikkatle dinleyelim:
“De ki: “Bütün şefaat, kayırma Allah'ındır.
Göklerin ve yerin mülkü yalnızca O'nundur.
Sonra, yalnızca O'na döndürüleceksiniz.” (ZÜMER; 44)
“Allah, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı evrede oluşturan, sonra arşı egemenliği altına alandır.
O'ndan başka size ne bir yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın ve ne de şefaatçiniz yoktur.
Hala düşünüp ibret almayacak mısınız?” (SECDE; 4)
2-) Yüce Allah, kendilerinden razı olduğu kulları için, dilediğine şefaat /yardım izni verebilir: Allah’ın izni ve emri olmadan kimsenin kimseye şefaat etmesi söz konusu değildir.
Allah’ın izni ile şefaat edecekler de, ancak
Allah’ın kendilerinden razı olduğu kulları için şefaat edebilirler.
“Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı evrede oluşturan, sonra en arş üzerinde egemenlik kuran, işi yönetip duran Allah'tır. Dünyada yardım edecek, destek olacak kişi ancak O'nun izni / bilgisi olmadan kimse şefaat edemez. İşte Bu, Rabbiniz Allah'tır. O halde O'na kulluk ediniz! Hala düşünüp ibret almaz mısınız?” (YUNUS; 3)
“Ve onlar: “Rahman, çocuk edindi” dediler.
Rahman, bundan arınıktır.
Aksine onlar, armağanlar verilmiş kullardır.
Onlar, O'nun sözünün önüne geçemezler;
Onlar, yalnız O'nun emriyle iş yaparlar.
O, Rahman'ın çocukları saydıkları şeylerin (meleklerin) önlerinde olanı ve arkalarında olanı bilir. Ve onlar, O'nun hoşnut olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler.
Bununla birlikte onlar O'na duydukları derin saygı ve sevgiden dolayı ondan uzaklaşma korkusundan tir tir titrerler.” (ENBİYA; 26-27-28)
Bu konuda dikkat edilmesi gereken nokta şudur:
Allah’ın kendilerinden razı olduğu kimseler şefaat edemezler, ancak şefaat edilirler.
3-) Yüce Allah, güzel bir şefaatle şefaat edene izin verdiği gibi, kötü bir şefaatle şefaat edene de izin verebilir:
“Kim, hayır ve iyiliklere aracı olmakla yardımcı olursa, bundan kendisine bir pay vardır.
Kim de kötülüğe delil olmak ve yardım etmekle veya kötülük çığırını açmakla yardımda bulunursa, ondan kendisine bir günah payı vardır. Allah her şeye güç yetirendir.” (NİSA; 85)
İyi ve güzele aracılık ve yardım etme anlamındaki “şefaat-ı hasene”, iman edip Allah’ın ve kullarının haklarına riayet ederek müminlerin iyiliği ve yararı için uğraşmak, onları kötülüklerden ve uğrayabilecekleri zararlardan korumaya çalışmak demektir.
Kötü ve zararlıya aracılık ve öncülük etmek anlamına gelen “şefaat-ı seyyie” ise, müminlerin ve insanların zarara uğramaları ve kötülüklere düşmeleri için çalışmak ve kötülük çığırları açmak demektir.
Kur’an, gerek “şeffat-ı hasene”de ve gerekse “şeffat-ı seyyie”de bulunanların dünyada ve ahrette, bu davranışlarının sonuçlarından pay alacaklarını bildirmektedir.
- “O gün şefaat yoktur, kimseden şefaat kabul edilmeyecektir.”
“Ve hiçbir kimsenin başka bir kimseye herhangi bir şey için fayda veremeyeceği, hiçbir kimseden şefaatin kabul edilmeyeceği, kimseden fidye alınmayacağı ve hiçbir kimseye yardım yapılmayacağı bir günden, Allah'ın koruması altına girin.” (BAKARA; 48)
“Hiçbir kimsenin hiçbir kimseye fayda veremeyeceği, kimseden kurtulmalık kabul edilmeyeceği, şefaatin hiç kimseye yarar sağlamayacağı ve suçlulara yardım olunmayacağı güne karşı, Allah'ın koruması altına girin.” (BAKARA; 123)
Görüldüğü gibi, ahrette kimseye şefaat ettirilmeyecektir.
O gün, sadece Allah’ın izin verdikleri, bildikleri gerçeğe tanıklık edebilirler:
“Ve onların, O'nun astlarından yalvarıp durdukları kimseler yardıma, desteğe, iltimasa malik olamazlar. Ancak hakka tanık olan Zat bunun dışındadır. Onlar da biliyorlar.” (ZUHRUF; 86)
Yukarıdan beri gördüğümüz Kur’an ayetleri ışığında anlıyoruz ki, ENBİYA; 26. ayette geçen
“Meleklerin şefaati”, bu dünyaya yönelik şefaattir ve
Bu şefaat, müşriklerin şans tanrısı, bereket tanrısı, yağmur ve rahmet tanrısı, onların melek şefaatçisi, insanların Allah’a yaklaştırıcısı gibi inançlarıyla asla bağdaşmaz.
Ayette sözü edilen şefaat, Yüce Allah’ın kendilerinden razı olduğu ve haklarında yardım takdir ettiği kulları için, doğadaki melekleri /güçleri harekete geçirerek bu kullara yardım ettirmesidir.
Bunun örneklerini, Kur’an’ın birçok ayetinde görmek mümkündür.
Halk arasında yaygın olarak,
“Ümmetinden günahkar olanların günahlarının affedilmesi için,
Peygamberimizin, Allah katında aracılık etmesi”
Şeklinde tanımlanan şefaat anlayışının,
Kur’an’a ters olduğu özellikle bilinmelidir.
Peygamberimizin günahkarlara destek olup, hatırını kullanarak günahkarların kurtuluşunu sağlaması, tabir yerinde ise
“Allah nezdinde torpil yapması” anlamına gelen bu anlayış,
“… Sen, ateştekini kurtarabilir misin?” diyen ZÜMER; 19. ayetine terstir.
Bu anlayış sahipleri bilmelidirler ki,
Bu anlayışlarını değiştirmedikleri takdirde, peygamberimizin şefaat değil, şikayet ettiği ümmetine dahil olacaklar.
- Dualarda, “Hz. Peygamber hakkı için,
Veliler ve Salihler hakkı için” ve
- “Bir ölüden, bir diriden şefaat istenmesi” gibi konularla;
Yapılacak dualarda
Saygıdeğer Peygamberi, veli ve salih kişileri bir anlamda şefaatçi kılmak, ayrıca diri veya ölü bir kişiden dünya ve ahrete ilişkin şefaat istemek, gördüğümüz Kur’an ayetleri bağlamında, ne kadar doğrudur, ilgilenenlerin dikkatine sunuyorum.
Bu durumda şefaat imkan ve kurumu, her şeyden önce Allah’ın rahmetinin bir belirişidir:
“Onlar, Rahman'ın katından bir garanti söz almış olan kimse hariç –ki bu hiç kimseye verilmemiştir–, asla şefaatte bulunamayacaklardır.” (MERYEM; 87)
“Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları, Allah'ın koruması altına girmeleri için Kur’an’la uyar!
Onlar için, Rablerinden başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi yoktur.” (EN’AM; 51)
Ahretteki şefaat, yalnızca Allah’a ait olup,
Bunun içeriği insanlar tarafından bilinemez.
Esasen Kur’an’da,
Ahrette şefaatin olacağına dair açık bir ayet yoktur. Aksine
- Şefaatin olmayacağı veya
- Kimseye yarar sağlamayacağı anlamına gelen beyanlar çoktur.
Şefaati, Allah’ın iznine bağlayan istisna kaydı ise,
Şefaatin olmayacağını kesin derecesinde ifade etme amacını taşıyan, bir üslup özelliği olabilir.
Sedat Şenermen
Tüm Köşe Yazarları
-
Rifat Serdaroğlu l İnsan Haklarını Eyleme Planı
03 Mart 2021, 12:41 -
Rifat Serdaroğlu l Bir Duruşu Olmalı İnsanın!
03 Mart 2021, 10:50 -
Rifat Serdaroğlu l Gerçekler Konuşulsun Artık
27 Şubat 2021, 18:07 -
Sedat Şenermen l Gıda Emperyalizmi
27 Şubat 2021, 14:04 -
Rifat Serdaroğlu l Yerli ve Milli Cumhur İttifakı
28 Şubat 2021, 00:26 -
Prof. Dr. Haydar Çakmak l İktidarları Ölçme Kriterleri
26 Şubat 2021, 12:09 -
Rifat Serdaroğlu l Bilim İnsanı ve Yalancı Bakan
25 Şubat 2021, 17:22 -
Rifat Serdaroğlu l Ayaklı Virüs Gibi
24 Şubat 2021, 18:07 -
Rifat Serdaroğlu l Dünyanın En Büyük Yalanı
22 Şubat 2021, 17:03 -
Rifat Serdaroğlu l Bunların Sorumlusu Kim?
21 Şubat 2021, 15:40