Sedat Şenermen l Hz. Musa ve Firavun 07 Şubat 2021, 13:17
Hz. MUSA, FİRAVUN YÖNETİMİ ve
FİRAVUN’UN TOPLUMU GÜÇSÜZLEŞTİRME POLİTİKASI
Kur’an surelerinde hakkında en çok bilgi verilen Allah Elçileri’nin başında Musa peygamber geliyor. A’raf suresinde yer alan Musa kıssası, bu surede sözü edilen önceki kıssalardan hem farklı bir üslûpla hem de daha ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Bize göre bunun nedeni,
- Firavun ailesinin bundan önceki kavimlerden daha azgın ve zorba olması,
- Musa peygambere verilen ayetlerin önceki peygamberlere verilenlere göre daha çok olması ve
- Musa peygamber ile Sevgili Peygamberimiz arasındaki ortak noktaların çokluğudur.
A’raf/ 104-105. ayetlerden, Allah’ın Elçisi Musa peygamberin
* Firavun’u hakka davet etmek ve
* İsrail oğullarını kölelikten kurtararak Mısır’dan çıkarmak gibi özel bir görevle gönderildiği anlaşılmaktadır.
Firavun ve yönetimde söz sahibi olanların bulunduğu ilk karşılaşmada Hz. Musa ve kardeşi Hz. Harun birlikte bu iki görevlerinin tebligatını/sunumunu başarıyla yaptılar (A’raf/104-112). Burada halkın huzurunda, ülkedeki etkili bilginlerin, sihirbazların da katılacağı bir yarışma düzenlenmesine Firavun karar verdi. O gün geldi çattı. Hz. Musa ve Hz. Harun’un karşısında ülkenin en marifetli, en bilgin kişileri, birikimlerini, tezlerini ortaya koydular, ve toplum önünde çok da etkili oldular. Sıra Allah Elçilerine gelince onlar da Allah’tan aldıkları vahiyleri sundular (A’raf/ 113-117). Fakat düzenlenen toplantıda Firavun ve çevresi beklediği /umduğu sonucu alamadılar:
“Böylece hak yerini buldu ve Firavun ve ileri gelenlerin bütün yaptıkları boşa gitti, işe yaramadı.”
“Firavun ve ileri gelenler, artık orada mağlup oldular ve küçük düşmüş bir toplum olarak geri döndüler.” (A’raf/ 118-119)
Gösteri onu düzenleyenlerin hüsranıyla bitmiş, plânları ters tepen ve halkın karşısında küçük düşen Firavun ve avenesi, yenilmiş ve kahrolmuş bir halde oradan ayrılmışlardır.
“Çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginler ise boyun eğip teslim olmuş kimseler hâlinde bırakıldılar. “Âlemlerin Rabbine; Musa’nın ve Harun’un Rabbine iman ettik” dediler.” (A’raf/ 120-122)
Bu yenilginin Firavun ve yandaşlarını perişan ettiği anlaşılmaktadır. Çünkü bin bir emek ve masrafla ortama getirilen bilginler, yenildikleri yetmezmiş gibi, bir de gösterinin sonunda Musa peygamberin tebligatını oluşturan Tevrat’a inandıklarını söylemişlerdir. Bilginlerin derhal imana yönelmeleri, akıllı ve bilinçli kişiler olarak Musa peygamberin Tevrat’tan aktardığı ayetlerin basit birer aldatıcı bilgi olmadığını hemen anlamış olmalarıdır. Zira bir şeyin mahiyeti; onun iyi, doğru olup-olmadığı, en iyi bizzat o işin ustaları tarafından anlaşılabilecek bir durumdur.
Bilginlerin, Firavun’a karşı bir meydan okuma mahiyetindeki “Musa’nın ve Harun’un Rabbine iman ettik” sözleri, bilgi ile oluşmuş bir imanı göstermektedir. İmanlarını ikrar etmeden önce dile getirdikleri “Âlemlerin Rabbine” ifadesi ise, kendisini “yeryüzünün rabbi” olarak gören Firavun tarafından yanlış anlaşılmasının önüne geçmek içindir.[1]
- Firavun’un Müslümanlığı Kabullenen Bilginlere Tepkisi
Firavun dedi ki:
“- Ben size izin vermeden önce ona iman mı ettiniz? Şüphesiz bu, halkını şehirden çıkarmak için, şehirde kurduğunuz gizli bir tuzaktır. Yakında bileceksiniz. Kesinlikle sözleşmelerden; taahhütlerden ilişkinizi keseceğim, sonra da hepinizi kesinlikle rahat ortamdan; kentteki işinizden, memuriyetinizden çıkarıp hurma tarlalarında tarım işçiliği yaptıracağım; taş ocaklarında çalıştıracağım; zorlu işlerde çalıştırarak yağınızı çıkaracağım; iliğinizi sömüreceğim.” (A’raf/ 123-124)
Firavun, “Demek ben, size izin vermeden ona inandınız ha!” dedi.
Geçmişte bazı fertler ve gruplar insanların neye inanacaklarını belirleyip insanların inanç özgürlüklerini ellerinden alıyorlardı. Bu durum günümüzde de tüm boyutlarıyla sürmektedir.
En‘âm/ 33’de benzer bir durum geçiyordu: “Aslında onlar
seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler açıkça Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar.” Bu ayeti A‘râf/ 123 ile birlikte ele alırsak,
Firavun, Hz. Musa’ya değil, tevhit inancına tepki gösteriyordu da kendisi bunun farkında değildi.
“Size izin venneden (ona iman ettiniz ha!)” ifadesinden Firavun’un otoritesinin sarsıldığını görüyoruz. Büyük bir kalabalığın önünde Firavun’un artık insanların beynine/aklına hâkim olamadığını anlaması, iktidarının çatırdamaya başladığının göstergesi idi. Bu durum, Firavun’dan sonra gelecek devlet başkanlarına, zorla insanların aklına hükmedilemeyeceğini, beyinlerdeki /zihinlerdeki değişimin, siyasal iktidarın değişimine bağlı olduğu kuralını öğretmektedir. Özellikle bilginlerin şirki bırakıp tevhide yönelmeleri, halkın da tevhit inancına yönelmesini hızlandıracaktı. Tevhit inancına geçişin hızlı olması, Firavun’un iktidarının da
hızla elinden gideceğinin göstergesi idi. Artık Firavun şirke ve zulme dayalı iktidarının çöküş seslerini duymaya başlamıştı.
(Firavun:) “Şüphesiz bu, halkını şehirden çıkarmak için, şehirde kurduğunuz gizli bir tuzaktır. Ama yakında bileceksiniz /göreceksiniz.”
Aslında bu ifadesiyle Firavun, endişesini ortaya koymaktadır.
“Bilginlerin tevhit inancına geçmelerini” “tuzak” olarak nitelendirmesi, onun ne kadar şaşkın olduğunu göstermektedir. Artık Firavun, oluşumlara isabetli yorum getiremeyecek durumdaydı. İmanı, tuzak olarak görecek kadar sağlıklı düşünme melekesini kaybetmişti.
Halkın gözündeki otoritesini kaybetmemek için iftiradan ibaret olan umulmadık yollara başvurdu. Onlara yapacağı zulme zemin arıyordu. Toplumları idare edenler, siyasi rakiplerinden korkmaya başlayınca, onları saf dışı bırakabilmek için aynı tarzda umulmadık iftiralar atarlar. “(Başınıza gelecekleri) yakında göreceksiniz” demesiyle de, tevhidi kabul edenlere tehditler savurdu. Kendi inanç sisteminin dışına çıkıp, halkın ilgisini çekenleri, iktidarı için tehlikeli görüp tehdit etmek, sanki insanlığın siyasi tarihinin değişmez bir yasasıdır. Bu tip değişimler halka zulmetmek için birer bahane olmuştur.[2]
Firavun kendine karşı hakkı seçenlere ne yapacaktı?
Bu sorunun cevabı, A‘râf/ 124’de verilmektedir:
“Kesinlikle sözleşmelerden; taahhütlerden ilişkinizi keseceğim, sonra da hepinizi kesinlikle rahat ortamdan; kentteki işinizden, memuriyetinizden çıkarıp hurma tarlalarında tarım işçiliği yaptıracağım; taş ocaklarında çalıştıracağım; zorlu işlerde çalıştırarak yağınızı çıkaracağım; iliğinizi sömüreceğim.”
Firavun, Hz. Musa’nın Tevrat’ı tebligatından sonra doğruyu, hakkı tercihle Müslüman olan bilginleri böylece cezalandıracağını söylemişti. Öyle anlaşılıyor ki bir hayata son vermek, ancak bir hayata karşılık olması gerekirken, bunun, inançlarını tevhide yöneltenlere uygulanması, Firavun’un zulmünün ne dereceye ulaştığını göstermektedir. İnanç özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü meselesinde insanlığın neler çektiğini anlatan bu ayetler, din, inanç, insanlık hak ve özgürlüğüne saygının ne derece zor bir durum olduğunu da göstermektedir.[2]
“İnanç özgürlüğü” ifadesinin insanlık tarihine girmesi, belki de en büyük devrimi oluşturmuştur. Hukuku olmayan Firavun’un idaresinde inancını özgürce değiştirenlere “ölüm cezası” verilmiştir.
- Müslüman Olan Bilginlerin Firavun’a Cevapları
Çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginler de dediler ki:
“- Hiç şüphesiz biz sadece Rabbimize dönenleriz. Senin bizi, yakalayıp cezalandırman da sırf Rabbimizin ayetleri gelince onlara iman etmemizden dolayıdır.”
- “Ey Rabbimiz! Bize çok çok sabır ver de gevşemeyelim, zaafa düşmeyelim, boyun eğmeyelim. Canımızı da Müslümanlar olarak al!” (A’raf/125-126 )
A‘râf/ 124. ayetinde yer alan “Kesinlikle sözleşmelerden; taahhütlerden ilişkinizi keseceğim, sonra da hepinizi kesinlikle rahat ortamdan; kentteki işinizden, memuriyetinizden çıkarıp hurma tarlalarında tarım işçiliği yaptıracağım; taş ocaklarında çalıştıracağım; zorlu işlerde çalıştırarak yağınızı çıkaracağım; iliğinizi sömüreceğim” şeklindeki Firavun’un bu şiddetli ve zalimce tehdidi, mucizeyi görüp aklıselimleriyle imana yönelen bilginler tarafından hiç umursanmamıştır. Aksine Müslüman olarak doğruyu /hakkı seçen bilginler, “Hiç şüphesiz biz sadece Rabbimize dönenleriz. Senin bizden intikam alman (cezalandırman) da sırf Rabbimizin ayetleri gelince onlara iman etmemizden dolayıdır” diyerek, Allah’a yönelmişler ve “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır dök (yağdır) ve canımızı Müslümanlar olarak al ” şeklindeki dualarıyla Allah’a teslimiyetlerini ortaya koymuşlardır.
Başka bir ifadeyle gösteri öncesi biraz dünyalık peşinde olan bu kişiler, ilâhî mucize Tevrat ayetleri karşısında hemen imana gelmişler ve bu imanlarını canları pahasına koruyacaklarını açıklamışlardır. Bu davranışlarıyla da, hakikati az bir dünyalıkla değiştirmeyi değil, karşılığı en büyük ödül (cennet) olan hakkın, doğrunun, adaletin yanında yer almayı seçmişlerdir.
Bilginlerin, Firavun’a bu cevapları, zımnen:
“Senin bizi tehdit etmen umurumuzda bile değil. Nasıl olsa Rabbimize döneceğiz. Ölüm şeklimizin hiçbir önemi yok... Ha yataklarımızda ölmüşüz, ha senin tarafından kesilerek, doğranarak, asılarak ölmüşüz; bizim için fark etmez” anlamına gelmektedir.
“Senin bizden intikam alman (cezalandırman) da sırf Rabbimizin ayetleri gelince onlara iman etmemizden dolayıdır” şeklindeki sözleri ise dolaylı olarak; “Biz Rabbimize iman gibi önemli bir nedenden dolayı öldürülüyoruz; yoksa adi bir suçtan dolayı değil! Bu nedenle, niye tehdidini umursayalım?” mesajını içermektedir.
İyi bilinmelidir ki eza, cefa ve mihnet, iman ve teslimiyet yolunda; hak, hakikat, hukukun üstünlüğü ve adalet uğrunda yürüyenlerin göze almaları gereken bir durumdur. Nitekim İbrahim peygamber de, Sevgili Peygamberimiz Muhammed (a.s) de, Ashâb-ı Uhdud kıssasında sözü edilen müminler de, Yasir, Sümeyye, Bilâl gibi ilk Müslümanlar da hep aynı eza ve cefalara maruz kalmışlardır.[3] Bu süreçler bundan sonra bugün de yarın da hep böyle sürecek, inananlar, hak, hukuk, adalet, hukukun üstünlüğü, insan hak ve özgürlükleri bağlamında kendilerinden önceki darbı mesel olmuş zulüm örnekleri gibi, daima çeşitli eza ve cefalarla karşılaşacaklardır:
“Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hâli size gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara yoksulluklar, sıkıntılar dokundu ve sarsıldılar; hatta elçi ve beraberinde iman edenler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” derlerdi. –Dikkat edin! Gerçekten Allah’ın yardımı pek yakındır.–” (Bakara/ 214)
“Hiç kuşkusuz siz, mallarınız ve canlarınız konusunda yıpranacaksınız /imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine Kitap verilen kimselerden ve ortak koşan kimselerden birçok eza; can sıkıcı, sinir bozucu şeyler de işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’ın koruması altına girerseniz, şüphesiz işte bu azmi gerektiren işlerdendir.” (Âl-i İmrân/ 186)
Ancak, sonuç ve zafer “yurtta barış, dünyada barış” diyen, hak ve özgürlükleri savunanların olacaktır. Çünkü dünya küfürle durur, fakat zulümle asla duramaz, süremez. Karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığın başlangıç noktasıdır.
- Firavun, Halkı, Eğitimsiz, Öğretimsiz Bırakıp Niteliksiz Bir Kitle Oluşturarak Güçsüzleştireceğini Söylüyor
Firavun toplumundan ileri gelenler de,
“- Seni ve senin ilâhlarını /seni ilâh edinmeyi terk etsinler de yeryüzünde kargaşa çıkarsınlar diye mi Musa’yı ve toplumunu serbest bırakacaksın?” dediler. Firavun dedi ki:
“- Onların oğullarını katledeceğiz; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştireceğiz, kadınlarını utanca boğacağız ve biz onlar üzerinde ezici bir güce sahip kimseleriz.” (A’raf/127)
Firavun toplumundan ileri gelenler, Firavun’a,
“Musa ve toplumunu serbest bırakacak mısın?” dediler.
Bu sorudan şu sonucu çıkarabiliriz: Firavun, Müslüman olan bilginleri öldürdü; kavminin ve sarayın ileri gelenleri de Musa’nın kavmi İsrail oğullarını bırakması ve bırakmamasıyla ilgili olarak bu soruyu sormuşlardı.
Bu sorunun içinde yer alan: “Musa’nın kavmi” ifadesi, bilginleri de içine alıyorsa, onların öldürülmediği anlaşılmaktadır.
İleri gelenlar Firavun’a ayrıca şunu sormuşlardı:
“- Seni ve senin ilâhlarını /seni ilâh edinmeyi terk etsinler de
– Yeryüzünde kargaşa /bozgunculuk çıkarsınlar diye mi Musa’yı ve toplumunu serbest bırakacaksın?”
Bu ifadeden de bilginlerin öldürülmediği anlaşılmaktadır. Çünkü Firavun’un tanrılığını ve putları bırakıp tevhit inancını kabullenenler bilginlerdi. Musa’nm kavmi olan İsrail oğulları henüz tevhit inancını kabul etmiş değillerdi.
“Seni ve tanrılarını” ifadesinden anlaşılıyor ki Firavun, kendisini halka tanrı olarak kabul ettirmişti:
“Firavun: Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh bilmedim /tanımıyorum” (Kasas/ 38);
“Sonra da Musa, Firavun’a o en büyük alâmeti /göstergeyi gösterdi. Sonra da Firavun ise, yalanladı ve karşı geldi. Sonra çabucak arka döndü. Sonra adamlarını toplayıp seslendi: “Ben, sizin en yüce Rabbinizim!” dedi.” (Nazi‘ât/ 20-24)
“Seni” derken, senin tanrılığını terkettikleri anlamına gelmektedir. Öyle anlaşılıyor ki Firavun kendisini tanrı görüyordu, ama onun tanrısı, yani tanrının da tanrıları vardı.
“Yeryüzünde fesat çıkarsınlar diye mi?”
Buradaki fesat çıkarmak, insanların çok tanrılı dinlerini bırakıp tek tannlı inancı benimsemiş olmaları anlamına gelmektedir. Onlar da fesadın ne olduğunu biliyorlardı; yanlış bile olsa, kurulu inanç sistemine karşı çıkmayı fesat kavramıyla karşılıyorlardı. Yerleşik düzen kötü bile olsa, ona karşı çıkanlar bozgunculukla itham edilmekteydi.
Firavunluğun, zulmün zirve noktasına işaret eden Firavun:
“- Onların oğullarını katledeceğiz;
- Onları eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştireceğiz,
- Kadınlarını utanca boğacağız ve
- Biz onlar üzerinde ezici bir güce sahip kimseleriz” dedi. (A’raf/ 127)
İslâm gelmeden Arap toplumunda kız çocukları, Firavun döneminde ise erkek çocukları suçsuz yere öldürülüyordu. Yüce Allah Araplar’ın bu dönemini Cahiliye diye andığına göre, Firavun’un dönemini de aynı adla Cahiliye dönemi şeklinde anmamız/anlamız mümkündür.
Firavun, tamamen “yok etmek” yerine ezmek istiyordu. Hz. Musa ve kavmini aczinden ve korkusundan dolayı bırakmadığına, istediği zaman onu ve kavmini yakalayıp cezalandırabileceğine işaret etmektedir. Bu ifadeden, Hz. Musa’nın mucizesi olan Allah’ın vahyi Tevrat’tan korktuğunu, ülkesinin etkin bilgin ve sihirbazlarının tezlerini /birikimlerini etkisiz/geçersiz bıraktığı gibi, kendisini de yutma ihtimalinin olabileceğini düşünüp, onları serbest bıraktığını da anlıyoruz. Eğer Firavun’un, Hz. Musa ve onun kavminin üzerine o anda gidebilecek cesareti olsaydı, derhal gidecekti. Demek ki Firavun,
- Müslüman olan sihirbazları korkusundan dolayı öldürmemişti.
- Fakat taraftarlarını eski inançlarında tutmak için tehdit savurmaktan da geri durmadı.
“Erkeklerini öldürür, kadınlarını bırakırız, biz onları ezip geçeriz” ifadeleri, korkudan dolayı o andaki duruma müdahale ettirmemesini göstermektedir. Biraz daha yarışa devam etse, ya da ceza vermeye kalksa, bütün taraftarlarını kaybedecekti.[4]
Zulümde, hukuksuzlukta, çifte standartlı adalet anlayışı uygulamasında durmasını bilmeyenler, asla önleyemeyeceği kötü sonla karşılaşmaktan kurtulamazlar. Firavunluk, tarihsel gelişim içinde sadece bir zaman diliminde yaşanmış ve sona mı ermiştir? Hayır. Yönetiminde bulunduğu topluma karşı, onların ödediği vergilerle iktidarlarını sürdürürken, saltanatlarının devamını Firavunun güçsüzleştirme uygulamalarında görüp de açıkça:
“- Onların oğullarını katledeceğiz;
- Onları eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştireceğiz,
- Kadınlarını utanca boğacağız ve
- Biz onlar üzerinde ezici bir güce sahip kimseleriz” diyenler, Kur’an’da anlatılan kıssa örneğindeki gibi, Firavun’un ulaştığı olumsuz sondan kurtulamazlar. Tarihten öğüt, ibret almayanlar, kendilerinin de içinde bulunduğu zaman diliminde tarihin tekrarını da kendi sonları açısından önleyemezler.
Sedat Şenermen
Kaynakça
[1] Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, İstanbul, 2015, 2.Basım, c.2, s.392-406.
[2] Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2008, 3.Basım, c.7, s.274-276.
[3] Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, 2015, c.2, s.407.
[4] B. BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, c.7, s.281-282.
Tüm Köşe Yazarları
-
Rifat Serdaroğlu l Türkiye'ye Kadın Eli Değmeli
08 Mart 2021, 10:44 -
Sedat Şenermen l Dünya Kadınlar Günü
08 Mart 2021, 08:32 -
Rifat Serdaroğlu l Vebal Altındasınız!
07 Mart 2021, 11:26 -
Rifat Serdaroğlu l Bana Dostunu Söyle
06 Mart 2021, 11:01 -
Prof. Dr. Haydar Çakmak l Niçin Bu Kadar Parti Kuruldu?
05 Mart 2021, 16:13 -
Rifat Serdaroğlu l Esir Miyiz/Rehin Miyiz?
04 Mart 2021, 19:47 -
Rifat Serdaroğlu l İnsan Haklarını Eyleme Planı
03 Mart 2021, 12:41 -
Rifat Serdaroğlu l Bir Duruşu Olmalı İnsanın!
03 Mart 2021, 10:50 -
Rifat Serdaroğlu l Gerçekler Konuşulsun Artık
27 Şubat 2021, 18:07 -
Sedat Şenermen l Gıda Emperyalizmi
27 Şubat 2021, 14:04