Sedat Şenermen l Atatürk ve Din 19 Eylül 2020, 10:09
ATATÜRK VE DİN
“Her insan, ilahi vahiy olan Kur’anla doğrudan ilişki kurma yeteneği ve görevindedir.”ATATÜRK
Mustafa Kemal Atatürk, dini ve millî duyguları coşturan bir sosyal çevrede dünyaya gelmiştir. Yaşamış olduğu mahalle ve şehir ona çocukluğundan itibaren “Türklük” ve “Müslümanlık” kimliğini ilham etmiştir. Mustafa’nın ilköğrenimini gördüğü Şemsi Efendi Mektebi[1] ve daha sonra devam ettiği Selanik Mülkiye İdadisi devrin şartları içinde ciddi dini bilgiler veren öğretim kuruluşları idi. Hatta daha sonra girdiği Selanik Askeri Rüştiyesi ile Manastır Askeri İdadisi de programlarında aynı ciddiyet ve seviyede din kültürü veren kurumlardı.[2]
Mustafa, çocukluk ve gençlik yıllarında birçok dini ibadet ve ayine katılmıştı.[3] Mustafa ilk gençlik yıllarında Selanik’te bulunduğu dönemlerde Cuma ve Teravih namazlarını kendi mahallesinde bulunan Kasımiye Camiinde kılardı.[4]
Mustafa Kemal’in yaşadığı gerçek hayatından aktarılabilecek birçok faktör göz önüne alındığında, çocukluk ve gençlik yıllarında daha çok olumlu anlamda; birçok dini duygu ve deneyi yaşadığı açıkça görülmektedir. O ileriki yıllarda bu deneylerinden, din kültürü ve bilgi birikiminden yararlanmış[5] hatta ölüm anında bile bunların etkisi görülmüştür. Atatürk’ün son sözlerinin dini içerik taşıyan bir kavram olması, dini tecrübenin insan ruhunda bırakmış olduğu derin izleri göstermesi yönünden dikkate değer bir noktadır.[6]
- Allah İnancı Açısından Atatürk
Allah inancı, dini deneyim içerisinde yer alır.
Atatürk’e, “Allah inancı” açısından bakıldığında; O’nun Allah’ın varlığı, yüceliği ve bir’liğini gayet net bir şekilde kabul ettiği açıkça görülmektedir. Bu çerçevede kayıtlara geçen birçok konuşması vardır. Örneğin, 1.Kasım.1922’de yapmış olduğu bir konuşmada Allah’ın varlığını çok açık bir şekilde ikrar etmiştir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Hilafetin kaldırılması” sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, Allah’ın var ve bir oluşunu; İslam’ın son din, Hz. Muhammed’in ise son Allah elçisi olduğu konusunu ele alan konuşmasında, tarihte “dinin kaynağını” ve “insanlığı” rüşte erişte ilahi vahyi anlama yönünden geçirdiği evrenin iki aşamadan oluştuğunu şu ifadeleriyle belirlemiştir:
“TANRI BİR’DİR VE BÜYÜKTÜR”[7] diyen ATATÜRK, Tanrısal inançların belirtilerine bakarak dinin kaynağını ve insanlığı iki önemli dönemde özetlemişlerdir:
“Ey Arkadaşlar! Allah BİR’DİR. Büyük’tür. Tanrısal inançların belirtilerine bakarak diyebiliriz ki insanlar iki sınıfta, iki devirde ele alınabilir.
İlk Devir: İnsanlığın çocukluk ve gençlik DEVRİDİR.
İkinci Devir: İnsanlığın erginlik (rüşt) ve olgunluk (kemal) devridir. İnsanlık, birinci devrede tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve maddi araçlarla kendisiyle ilgilenilmesini gerektirir. ALLAH, kulları gereken olgunluk noktasına erişinceye kadar içlerinden seçtiği aracılarla bile kullarıyla ilgilenmeyi Tanrı olmanın gereği saymıştır. Onlara Hz. Âdem’den (a.s) itibaren bilinen veya bilinmeyen sayısız denecek kadar çok nebiler, peygamberler ve elçiler göndermiştir. Fakat PEYGAMBERİMİZ aracılığı ile EN SON DİNİ HAKİKATLERİ ve UYGARLIĞI verdikten sonra, ARTIK İNSANLIKLA BİR TAKIM ARACILAR KOYARAK İLİŞKİ KURMAYI GEREKLİ GÖRMEMİŞTİR.
İNSANLIĞIN KAVRAMA DÜZEYİ, AYDINLANMASI VE OLGUNLAŞMASI; HER KULUN DOĞRUDAN DOĞRUYA TANRISAL İLHAMLARLA İLİŞKİ KURMA YETENEĞİNE ULAŞTIĞINI KABUL BUYURMUŞTUR.
Ve bu nedenledir ki CENAB-I PEYGAMBER, PEYGAMBERLERİN SONUNCUSU OLMUŞTUR VE KUR’AN EN EKSİKSİZ KİTAPTIR.”[8]
Atatürk’ün bu söylevindeki gerçeğin Kur’an’da ifadesini bulan ayetlerle nasıl örtüştüğünü görelim:
Doğru Yolu Açıklamak Allah’a Aittir
“Yolun doğrusu yalnızca Allah üzerinedir (ve al’Allahi kasdü’s-sebîli) (Allah’a borçtur). Onun (Yol’un) eğrisi de vardır. Ve eğer O (Allah) dileseydi, size topluca hidayet ederdi.” (Nahl 16/9)
Bu ayette Rabbimiz, merhameti gereği elçi göndererek, kitap indirerek insanlara “yolun doğrusunu” bildirdiğini, yolun eğrisi de bulunduğu için onları eğri yoldan korumak istediğini, ama insanları özgür bıraktığını, hiçbir kimseyi doğru yol için zorlamadığını, isteyenin sonucuna katlanmayı göze alarak eğri yola da gidebileceğini[9] belirlemiş olup, ayrıca bu konu Kur’an’da onlarca ayetle insanlara açıklanmıştır.[10]
Doğru yolu açıklamak Allah’a;
Kabul veya reddetmek de insana aittir.
Doğru yolu bulabilmek, o yol gösterildiğinde ona teslim olmakla mümkündür. Allah’ın insanı hidayete erdirmesi, insanı doğru yol ile karşı karşıya getirmesidir.
Böylece seçme ve sorumluluk sadece insana aittir.
Yüce ALLAH;
(1) Rahmeti, (EN’AM 6/12, 54),
(2) Doğru Yolu Göstermeyi, (NAHL 16/9),
(3) Her Canlıya Rızık Vermeyi (HUD 11/6) KENDİNE FARZ KILMIŞTIR.
Bu işleri kendine farz kılan RABBİMİZ,
İNSANLARA HİDAYET ETMEYİ, yani onları doğru yola kılavuzlamayı,
* Onlara selim akıl ve vicdan vermek,
* Peygamber göndermek ve
* Kitap indirmekle yerine getirmiştir.
Böylece kadın-erkek her insan beynindeki takvaya olan yeteneğini (Şems 91/8), yani selim aklını, bilim, akıl ve vahyin ışığında tüm kapasite zihinsel/düşünsel eylem halinde işletmesi durumunda Atatürk’ün şahane ve doğru tespitiyle:
“İnsanlığın kavrama düzeyi, aydınlanması ve olgunlaşması; her kulun doğrudan doğruya tanrısal ilhamlarla ilişki kurma yeteneğine ulaşması” ve rüşte eriş gerçek olacaktır.
Atatürk, “Allah inancı” çerçevesinde 1923’te şöyle demiştir: “Allah birdir. Şanı büyüktür.”[11]
Atatürk, İzmir’de, 31.Ocak.1923 tarihinde yaptığı bir konuşmada, insanların kadın ve erkek olarak iki tür olmasını da Allah’ın kudretiyle açıklamıştır: “Kudret-i fatıra (Allah) insanları iki cins olarak yaratmıştır.”[12]
O’na göre, insan aklı ve zekâsı da, Allah’ın insanlara verdiği çok önemli bir lütuftur. 17.Şubat.1923’te İzmir İktisat Kongresi’ni açarken yaptığı konuşmada, bu konuda, şunları söylemiştir:
“Biliriz ki Allah dünya üzerinde yarattığı bu kadar nimetleri, bu kadar güzellikleri insanlar istifade etsin, nimet sahibi olsun diye yaratmıştır ve azami derecede yararlanabilmek için de, bütün kâinattan esirgediği zekâyı, aklı insanlara vermiştir.”[13]
27.Ocak.1923’de annesinin mezarı başında Atatürk, Türk milletine söz verirken, Allah’ı şahit tutmuştur:
“Validemin mezarı önünde ve Allah’ın huzurunda ahd (and, yemin) ve peyman (and) ediyorum…”[14]
Allah’ın varlığını net bir şekilde ikrar eden Atatürk’e göre, Allah’ın zatını kavrayabilmek adeta mümkün değildir:
“… Allah mefhumu, insan beyninin çok güç kavrayabileceği metafizik bir meseledir.”[15]
Allah’ın nasıllığının insanlar tarafından kavranamayacağı konusu, modern din psikolojisi tarafından da ifade edilmektedir:
“…Allah ya da Kutsal Varlık, duygularla algılanamayan, tabiat-üstü, aşkın bir mahiyette olduğuna göre, O’nun insan deneyi içerisinde kavranması nasıl mümkün olacaktır? ... Kuşkusuz ki insanın idrak yapısı Allah’ın mahiyetini kavrayamaz.”[16]
- Atatürk ve Dinin Psikolojik Gerçekliği
Kutsalın tecrübesi şeklinde tanımlanan dini deneyim,[17] birçok çağdaş psikolog tarafından Allah’ın işaret ve delillerinin sezgi yoluyla kavranması olarak algılanmıştır. Böylece dini deneyim kavramı altında, şuur olayları olarak insanın dini duyguları bilimsel incelemeye tabi tutulmuştur.[18]
C.Gustawe Jung’a göre din, objektif bir gerçek olduğu kadar aynı zamanda psikolojik bir gerçektir. Din, bireyin içinde yaşanan bir deneyime dayanır ve bu tecrübe mutlaktır. Onun gerçekliği üzerinde tartışma yapılamaz. Bir insan, dini için de denemeden ondan hiçbir şey anlayamaz.[19]
Bu çerçevede ortaya çıkan ağırlıklı görüşlerden birisi; insanların mutlak anlamda inançsız ya da dinsiz olmalarının çok zor olduğu yolundadır. Özellikle çocukluktan itibaren dini bir sosyo-kültürel çevrede yaşayan insanlar için, mutlak dinsizlik adeta olanaksız bir şeydir:
“Genellikle insanlarda en esaslı terbiye din ile başlar. Çocuk genellikle önce din ile terbiye olduğu için, dini inançlar dimağda kökleşir. Sonraki inançlar, ilmi bilgiler, bir tarla içindeki ayrık otlar gibi dal budak salan bu kökleri temizleyemez. Daha sonraları tamamen dinsiz olduklarını iddia edenlerin bile birçok işlerinde dinin izleri görülür, o terbiyeden büsbütün ayrılamazlar. Onun için dinin ruh üzerindeki etkisi büyüktür.”[20]
Atatürk, bu açıdan tahlil edildiğinde; O’nun, dinin psikolojik gerçekliğini tecrübe ettiğine dair birçok veri vardır. O’nun, çocukluk, gençlik ve daha sonraki dönemlerinde kendi iç dünyasında yaşadığı dini deneyimler bilinmektedir. O, bu deneyimlerinin gerçekliğini doğrular bir şekilde; dinin psikolojik gerçekliği hakkında şu tespitte bulunmaktadır:
“Fakat bence, dinsizim diyen mutlaka dindardır. İnsanın dinsiz olmasının imkânı yoktur. Dinsiz kimse olmaz. Bu genelleme içinde şu din veya bu din demek değildir. Tabiatıyla biz, içine girdiğimiz dinin en çok isabetli ve çok olgun olduğunu biliyoruz ve imanımız da vardır. Fakat bu inanışı nurlandırmak lazım, temizlendirmek, güzelleştirmek lazımdır ki hakikaten kuvvetli olabilsin.”[21]
Atatürk’ün yukarıda ifadesini bulan yaklaşımının, modern din psikolojisinin bu konudaki tespitleriyle neredeyse birebir aynı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, Atatürk’e göre, dini inanca sahip olmayan herhangi bir insan düşünmek mümkün değildir. O’nun bu iddiasına rağmen, bazı yorumcuların Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü dinsiz ya da ateist olarak tanımlaması ne kadar anlamsızdır![22]
- Atatürk ve Din Sosyolojisi Gerçeği
Modern sosyoloji her toplumda mutlaka bulunmuş ve bulunacak olan altı temel kurum saptamıştır: Bunlar;
* Aile,
* Eğitim,
* Din,
* Ekonomi,
* Siyaset ve
* Boş Zamanlar…
Bu ana kurumlar olmaksızın bir sosyal yaşam düşünmek mümkün değildir. Antropologlar da temel kurumların bulunmadığı ilkel, çağdaş ya da tarihsel bir toplumu henüz keşfedememişlerdir.[23]
Atatürk’ün 1930 yılında söylemiş olduğu şu söz, onun dinin sosyolojik gerçekliğini tespit ve kabul açısından çok önemlidir:
“Din vardır ve lazımdır. Din, lüzumlu bir kurumdur. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur.”[24]
Burada açıkça görüldüğü gibi Atatürk, din kurumunu tarihsel ve sosyolojik bir gerçek olarak kabul etmektedir ki bu tespit, modern sosyoloji ile tam bir paralellik göstermektedir.
Mustafa Kemal Atatürk, dini, modern toplumların vazgeçilmez unsurlarından birisi olarak görmektedir. Üstelik milletlerin tarih sahnesindeki varlıkları ile dine bağlılıkları arasında mutlaka bir bağ kurmaktadır. Bu durum O’nun dinin psikolojik gerçekliğine ilişkin görüşüyle de tutarlıdır. Atatürk’e göre, mademki psikolojik açıdan mutlak dinsiz insan olması mümkün değildir, o halde din kurumunun bulunmadığı dinsiz bir toplum da düşünülemez.
Atatürk’ün bu yaklaşımları ile dinin işlevsel çözümlemelerinden birisini yapan Charles A.Ellwods’un görüşleri arasında da paralellik vardık. Ellwods’a göre din, bireysel ve toplumsal kontrolün en önemli araçlarından birisidir. Din, daha çok hayati enerji verir. Düşünceler için aklın gördüğü işlevi din, duygular için yapar. Din, sosyal alışkanlıkları uyarır ve topluma aykırı eğilimlere engel olur. Bu faktör zayıfladığı zaman, insanlık ilkel biçimlere doğru geriler ve topluma zararlı sapkın davranışlar görülür. Kısacası, dinin yok olması bütün üstün uygarlığın yok olması anlamına gelmektedir.[25]
Atatürk, din kurumunun ortadan kalkması gerektiğini asla savunmamıştır.[26]
Sedat Şenermen
Kaynakça
[1] Özel bir okul olan Şemsi Efendi okulunda da bazı derslere sarıklı hocalar giriyordu. Bkz: Şevket Süreyya AYDEMİR, Tek Adam, İstanbul, 1995, Remzi Kitabevi, c.III, s.46-50.
[2] Şerafettin DÖNMEZ, Atatürk’ün Çağdaş Toplum ve Din Anlayışı, İstanbul, 1998, Ayışığı Kitapları Yayınları, s.153-154.
[3] Ahmet Faruk KILIÇ, Atatürk ve Din, İstanbul, 2009, Değerler Eğitim Merkezi Yayınları, s.75.
[4] Sinan MEYDAN, Bir Ömrün Öteki Hikâyesi Atatürk, Modernizm, Din ve Allah, İstanbul, 2002, Toplumsal Dönüşüm Yayını, s.43.
[5] Mustafa Kemal ATATÜRK, birikimindeki Kur’an kültürünü kullandığı alanlardan “TBMM’nin Açılışı” ve hemen sonraki Kurtuluş Savaşı’na niçin, kimlere karşı, ne ile nasıl ve kiminle karşı çıkılacağını içeren manifesto olan “Millete Dâhili Beyanname” gibi iki önemli örnek için bakınız:
Sedat ŞENERMEN, 1-) Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve İslam /Kur’an Kültürü, İstanbul, 2013, Togan Yayınları. 2-) Dinler ve Dünya Egemenliği, Togan Yayını, İstanbul, 2013.
[6] A.F. KILIÇ, Atatürk ve Din, s.77.
[7] Not Defterinden, 9.Mart1922. Ali Mithat İNAN, Atatürk’ün Not Defterleri, Gün Doğan Yayınları, Ankara, 1966, s.105.
[8] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1989, AKDTYK Araştırma Merkezi Yayını, c.I, s.228;
Mustafa Kemal ATATÜRK, Nutuk (Vesikalar), AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 1991, s.931;
Prof.Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, AKDTYK Atatürk Araştır. Merkezi Yayını, Ankara, 1999, s.228-229;
Ali SARIKOYUNCU, Atatürk, Din ve Din Adamları, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, Ankara, 2007, s.9;
Necdet ÖKLEM, Hilafetin Sonu, Ege Üniversitesi Yayını, İzmir, 1998;
Enver Behnan ŞAPOLYO, Atatürk’ün Hayatı, Güneş T.A.O. Matbaası, Ankara, 1954, s.338;
Fazıl ÖZMANAV, Atatürk ve Din (Işık Lisesi’nden Atatürk’ün Anısına), 1981, s.127-128;
Genel Kurmay, Atatürkçülük, Atatürkçülük Düşünce Sistemi, Genel Kurmay Basımevi, Ankara, 1983, s.455;
Mustafa SAĞ, Dini Atatürk Gibi Anlamak; İstanbul, 2006, s.33;
Sedat ŞENERMEN, Atatürk, İslam ve Laiklik Halifeliğin Kaldırılması, İstanbul, 2017, s.60-62;
Ahmet GÜRTAŞ, Atatürk ve Din Eğitimi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Ankara, 1983, s.38-39.
[9] Hakkı YILMAZ, Tebyînü’l-Kur’an /İşte Kur’an, İstanbul, 2009, c.7, s.224-225
[10] Bkz. YÜCE KUR’AN BAKARA 2/272; EN’AM 6/149, 6/151-157; YUNUS 10/99; HUD 11/118-119; HİCR 15/41; KEHF 18/29; ENBIYA 21/35.
[11] Konuşmanın tam metni için bkz. ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, c.I, s. 454.
[12] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, c.II, s.89.
[13] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, c.II, s.112. “2014 Dünya Beyin Yılı” olarak belirlenmesi nedeniyle yayınladığım, Bilim ve Kur’an’a Göre “AKIL ve BEYİN Nedir” konularını içeren iki çalışmam için bkz. Sedat ŞENERMEN,
- Kalp /AKIL, İstanbul, 2014 (Mart), Togan Yayınları;
- İslam’da BEYİN, İstanbul, 2014 (Ekim), Nergiz Yayınları.
[14] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, c.II, s.82.
[15] Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, tarihsiz, Edebiyat Yayınları, s.206.
[16] Hayati HÖKELEKLİ, Din Psikolojisi, Ankara, 1993, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, s.142.
[17] Günay ÜNVER, Din Sosyolojisi, İstanbul, 2005, İnsan Yayınları, s.233.
[18] Hayati HÖKELEKLİ, Din Psikolojisi, s. 131.
[19] Hüseyin PEKER, Din Psikolojisi, Samsun, 1993, Sönmez Matbaası, s.33.
[20] Hüseyin PEKER, Din Psikolojisi, s.152.
[21] 2.Şubat.1923 Türkiye’nin Geleceği Üzerine İzmir’de Halkla Konuşma, aktaran: Sadi BORAK, Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri, İstanbul, 1997, 2.Basım, Kaynak Yayını, s.216-217.
[22] Ahmet Faruk KILIÇ, Atatürk ve Din, s.89.
[23] Joseph FİCHTER, Sosyoloji Nedir?, (Çeviren: Nilgün ÇELEBİ), Ankara, 1994, Attila Kitapevi, s.123-124.
[24] Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s.193; Genel Kurmay, Atatürkçülük, Atatürkçü Düşünce Sistemi, c.III, s.452-453, 458-459.
[25] Nurettin Şazi KÖSEMİHAL, Sosyoloji Tarihi, İstanbul, 1989, Remzi Kitabevi, s.296-297.
[26] Ahmet Faruk KILIÇ, Atatürk ve Din, s.91.
Tüm Köşe Yazarları
-
Rifat Serdaroğlu l Esir Miyiz/Rehin Miyiz?
04 Mart 2021, 19:47 -
Rifat Serdaroğlu l İnsan Haklarını Eyleme Planı
03 Mart 2021, 12:41 -
Rifat Serdaroğlu l Bir Duruşu Olmalı İnsanın!
03 Mart 2021, 10:50 -
Rifat Serdaroğlu l Gerçekler Konuşulsun Artık
27 Şubat 2021, 18:07 -
Sedat Şenermen l Gıda Emperyalizmi
27 Şubat 2021, 14:04 -
Rifat Serdaroğlu l Yerli ve Milli Cumhur İttifakı
28 Şubat 2021, 00:26 -
Prof. Dr. Haydar Çakmak l İktidarları Ölçme Kriterleri
26 Şubat 2021, 12:09 -
Rifat Serdaroğlu l Bilim İnsanı ve Yalancı Bakan
25 Şubat 2021, 17:22 -
Rifat Serdaroğlu l Ayaklı Virüs Gibi
24 Şubat 2021, 18:07 -
Rifat Serdaroğlu l Dünyanın En Büyük Yalanı
22 Şubat 2021, 17:03