Sedat Şenermen l Atatürk'ün Başlattığı Din'in, Kur'an Kaynaklı Olması Çalışması 08 Eylül 2020, 09:52
ATATÜRK’ÜN BAŞLATTIĞI DİN’İN, KUR’AN KAYNAKLI OLMASI ÇALIŞMASI
“Türkler, dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kur’an Türkçe olmalıdır.”[1]
“Türk, Kur’an’ın arkasından koşuyor; fakat O’nun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var, bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım, arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın.”[2]
“Kur’an’ın çevrilmesini emrettim. Bu da ilk kez olarak Türkçeye çevriliyor. Muhammed’in yaşamına ait bir kitabın çevrilmesi için de emir verdim”[3]ATATÜRK
1. Kur’an’ın Türkçeye Çeviri Ve Tefsiri Konusunda T.B.M.M. Kararı
Cumhuriyetin ilk yıllarında (Nisan-Eylül.1924 tarihleri arasında) üç Kur’an çevirisinin yayınlanmasının ve bu çevirilerin ciddi eleştiri yazılarının konusu olmakla kalmayıp Diyanet İşleri Reisliği’nin aleyhindeki iki beyannamesiyle mahkûm edilmeleri, kamuoyunda büyük tedirginliklere yol açmış; işin uzmanı olmayan bir takım fırsatçıların Kur’an çevirisi meselesini istismar etmelerini engelleyecek bazı önlemlerin alınması gereği kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı. Bu durum devletin, dolayısıyla Diyanet İşleri Reisliği’nin konuya el atması ve böylece halka ehliyetsiz çevirmenlerin elinden çıkmış yalan yanlış çeviriler yerine işin uzmanlarının hazırlayacağı bir Kur’an mealinin sunulması yolundaki isteklere haklılık kazandırmıştır. En sonunda 21.Şubat.1925 tarihinde T.B.M.M’de Diyanet İşleri Reisliği’nin bütçe çalışmaları yapılırken, Şer’iye ve Evkaf Eski Vekili Eskişehir Mebusu Abdullah Azmi Efendi (Torun, öl.1937), Meclis Başkanlığı’na 53 imzalı bir önerge vererek, “gerek Kur’an-ı Kerim’in, gerekse bazı İslâmi eserlerin Türkçeye çevrilmesi amacıyla 214. fasla 8. madde olarak 20.000 liranın zam ve tahsisini” teklif etmiştir.
Önerinin T.B.M.M.’de tartışmaları sırasında Abdullah Azmi Efendi (Eskişehir), Ahmet Mahir Efendi (Kastamonu), Vehbi Bey (Karesi), Mazhar Müfit Bey (Denizli) ve Şeyh Saffet Efendi (Urfa) söz alarak birer konuşma yapmışlar[4] ve çeşitli konulara ait dile getirilen çeşitli istek ve şikâyetlere, Hükümet adına Başvekil Ali Fethi Bey (Okyar) ile Diyanet İşleri Reisliği adına Müşavere Heyeti üyesi Ahmet Hamdi Akseki cevap vermişlerdir. Tartışmaların sonunda Hükümet adına konuşan Başvekil Ali Fethi (Okyar) Bey’in (Ö. 1943);
“Kur’an’ın tercüme ve tefsiri için çeşitli hatipler tarafından öne sürülen fikirlere bendeniz de katılırım. Her halde Kur’an’ın tercüme ve tefsiri için ve Kur’an’da bulunan dini hakikatlerin anlaşılabilir bir dille halka ulaştırıp yaygınlaştırmak için teşebbüs etmek uygun olur fikrindeyim” şeklindeki sözleri alkışlarla karşılanmıştır. Nitekim Başvekil’in bu konuşması, sıradan bir iyi niyet gösterisi olmaktan çok, Hükümet’in bu konudaki kararlılığını da yansıtmaktaydı.
Bu görüşmeler sonunda 53 imzalı takrir (önerge) T.B.M.M tarafından kabul edilmiştir. Diyanet İşleri Reisliği, T.B.M. Meclisi’nin kabul ettiği bu takrir gereğince,
- Mehmet Akif’i (ö. 1936) Kur’an’ı Kerim’in tercümesi;
- Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ı (ö. 1942) tefsir kısmının yazımı;
- Babanzade Ahmet Naim’i de (ö. 1934) Tecrid-i Sarih’in (Buhari’nin Sahih) tercüme ve şerhi ile görevlendirmiştir.
Meclis kararının ardındaki asıl iradenin Reisicumhur Mustafa Kemal Atatürk’e ait olduğunu ve Kur’an-ı Kerim’in resmen Türkçeye çevrilmesi veya tercümenin Mehmet Akif tarafından yapılması isteğinin bizzat kendisinden gelmiş olduğunu gösteren bir açıklama vardır. Mustafa Kemal Atatürk 30.Kasım.1929’da Vossiche Zeitung muhabirine şu demeci vermiştir:
“Ahiren Kur’an’ın tercüme edilmesini emrettim. Bu da ilk defa Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed’in hayatına ait bir kitabın (Sahih-i Buhari) tercüme edilmesi için de emir verdim.”[5]
Kazım Karabekir de bu demeci teyit bağlamında Mustafa Kemal Atatürk’ün daha Cumhuriyet kurulmadan önce, 14.Ağustos.1923’de Maarif Programını tespit edecek Heyeti İlmiye şerefine Ankara Türk Ocağı’nda verilen bir çay ziyafetinde “Kur’an-ı Kerim’i Türkçeye aynen tercüme ettirmek” konusunu ortaya attığını ve kendisine söylediğini ifade etmiştir.[6]
2. Atatürk’ün Başlattığı “Din’in Kur’an Kaynaklı Olması” Çalışmasının İlk Meyvesi: Hak Dini Kur’an Dili
Kur’an’ın Türkçeye çevrilmesi hareketi bir milli mesele ve devlet politikası haline getirilmesi, T.B.M.M. kararı ve Diyanet İşleri Reisliği’nin görevlendirmesiyle Elmalılı M. Hamdi Yazır tarafından hazırlanan çalışma, Hak Dini Kur’an Dili adıyla dokuz cilt halinde (1935-1938) yılları arasında yayınlanmıştır. Bu çalışmayı o günleri yaşayan birinin kaleminden tanıyalım:
“Kur’an’ın metni bir hattata harekeli nesih olarak yeniden yazdırılıp fotoğrafları, tercümesi ile birlikte esere konulmuştur.
Mütercim ve müfessir Muhammet Hamdi Yazır, bu devrin İslâm ilimlerine vukufu bakımından en yüksek bir şahsiyetidir. Arap diline olduğu kadar Türkçeye de aşinadır. Batı dillerinden Fransızcayı da bilir. Tercüme, harfi harfinedir ve güzel, açık Türkçedir. Fakat tefsir kısmında ifadesi Osmanlıcadır ve ağırdır. Kuvvetli medrese tahsili görmeyen yararlanamaz. Ayetleri tefsir ederken bol bol Yunan ve Arap Felsefelerine de temas etmiştir. Lâkin asıl İslâm Felsefesi demek olan tasavvufa kitabında yer vermemiştir. Eserin başında 32 sayfalık bir önsöz vardır. Burada Kur’an hakkında lüzumlu açıklama verilmekle beraber çeviri konusunda da hayli faydalı bilgi, toplanmıştır. Özellikle çevirinin metin yerini tutup tutmayacağı üzerinde epeyce durulmuştur. Her cildin sonuna birer içindekiler fihristi konulmakla beraber eserin sonuna 230 sayfa tutan alfabetik bir fihrist daha eklenmiştir. Bu fihristte 3847 madde vardır. Şu var ki, bu, daha kısa, daha derli toplu bir indeks olabilirdi. Bu eserde bir â’lâm indeksi bulundurmak, bir de müracaat edilen eserleri gösterecek bibliyografya yapılmak lâzım gelmez miydi? Hele Kur’an’ın kelimelerini alfabe sırasıyla gösterir ayrıca bir cilt yazılamaz mıydı? Hiçbir şey yapılamazsa İsfahanlı Ragıp'ın 1621 kelimeyi içeren “Müfredat’ı” olsun tercüme ettirilip, bu esere eklenemez miydi? Bütün bunları müfessirden beklemek insafsızlığını gösterecek değiliz. Bu eserin basım ve düzeltme işlerini üzerlerine almış olanlar, hiç olmazsa, Amerikan misyonerlerinin Türkçe İncil için yapmış oldukları indeksi olsun görmüş ve ona yakın bir şey yapmış olsaydılar. Kur’an’a ve dolayısıyla kültürümüze büyük hizmetler etmiş olurlardı. Ne yazık ki böyle yapılmamış! Ayetlere numara konulmamış olması da, okunmayı ve aramayı güçleştirdiği için daha büyük bir eksiklik oluşturuyor. Hâsılı, ilim dünyası bu tercüme ve tefsiri, hele eserin tertibini daha mükemmel görmek isterdi. Bununla beraber bu noksanlar istenilirse bugün de tamamlanabilir. Mütercim ve müfessiri kültürümüze yaptığı hizmetten dolayı hürmetle ve rahmetle anarken, Diyanet İşleri Reisliği’nden de bu eksiklerin tamamlanmasına delâlet etmesini rica ederiz.”[7]
Atatürk, Kur’an’ı Türkçeye çevirtmekle dinde “Kur’an’a Dönüş” anlayışının öncülüğünü, bir başka ifadeyle din’in Kur’an kaynaklı olmasını sağlamıştır. Bugün Türkiye’de yüze yakın İlahiyat Fakültesinde görev yapan araştırmacı /bilim adamları, ülkede din /İslâm /Kur’an adına yazı /kitap /araştırma yapan herkes referans olarak M. Hamdi Yazır’ın hazırladığı Hak Dini Kur’an Dili’ni kaynak göstermektedir. Genel kanı, bu eser referans olarak gösterildiğinde konu, doğru /güvenilir bir kaynağa dayandırılmış olduğu şeklindedir. Genelde tartışılmaz. Bu duruma göre Kur’an’ın Türkçeye tercüme ve tefsiri konusunda Hak Dini Kur’an Dili örnek, kılavuz ve yönlendirici bir çalışma olmuştur.
3. Atatürk’ün Yapılacak Kur’an Çalışması İçin Önerileri
Atatürk, Elmalılı M. Hamdi Yazır’ın kaleme alacağı tefsirde ta işin başında bazı ilkelere uyulmasını istemiştir. Bununla ilgili önerilerini Diyanet İşleri Başkanlığına daha sözleşme yapılmadan önce iletmiştir. Bunlar önemli olup, bazıları şunlardır:
(1) Tefsir, Sünnet Ehli’nin inancının ilkelerine uyumlu,
(2) Amelde Hanefi mezhebinin bakış açısına uygun bir şekilde olmalıdır.
(3) İbret ve öğüt içeren ayetler ayrıntılı bir biçimde yorumlanmalıdır.
(4) Hüküm içeren ayetlerin yorumlanmasında Türk-İslâm geleneği dikkate alınmalıdır.
(5) Ayetlerin işaret ettiği ilmi ve fikri konular belirtilmelidir.[8]
Atatürk camilerde, halka Kur’an ayetlerinin açıklanması işleminin yapılmasını önermiştir. Camilerde Kur’an okuyan hafızlara şu önerilerde bulunmuştur:
“Bu mübarek ay (Ramazan ayı) vesilesiyle camilerde yaptığımız mukabelenin (Arapça Kur’an’dan bir bölüm okumanın) son sahifelerini Türkçe olarak cemaate açıklayınız. Halkın dinlediği Kur’an bölümlerinin manasını anlamasında çok fayda vardır. Herkes okunan Kur’an ayetlerinin manasını anlarsa dinine daha çok bağlanır.”[9]
Atatürk ayrıca yeni yetişen nesle,
* Kur’an ayetlerinin açıklanması işleminin en kolay ve anlaşılır yöntemlerle yapılarak O’nun öğretilmesini,
* Kur’an ayetlerinin, halkın anlayacağı şekilde Türkçe olarak açıklanmasını,
* Kur’an’daki hükümlerin çağın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yorumlanmasını istemiştir.
* Yirminci yüzyılın gereklerini algılayan din bilginlerinin Kur’an’ı yorumlamalarını temenni etmiştir:
“Yirminci yüzyılda yaşadığını algılamış, Kur’an’ın hükümlerini zamanımızda uygulayacak din adamlarına gereksinmemiz var”[10] demiştir.
Tefsir ilmi, tefsirin gayesini “Kur’an ayetlerindeki mevcut anlamı, ilahi amaçları belirlemek ve Kur’an’ın getirdiği ilke ve kuralların çağdaş hayata uygulanış biçimini açıklamaktır”, der.[11]
Bu tanımdaki “Kur’an’ın getirdiği ilke ve kuralların çağdaş hayata uygulanış biçimini açıklamak” Atatürk’ün de Kur’an’ı anlamak ve açıklamaktaki amacını “Kur’an’ın ahkâmını /hükümlerini zamanımıza uygulamak” şeklindeki ifadesi daha öz ve gerçekçidir. Kur’an’ın hükümlerini zamana uygulayamayışını ve evrene de kılavuzluk eden bir kitap olduğunu anlamayanlara Atatürk şu uyarıyı yapar:
“İslâm toplumunun düştüğü zulüm ve yoksulluğun elbette birçok nedenleri vardır. İslâm dünyası, dini hakikatler çerçevesinde Allah’ın emrini yapmış olsaydı, böyle bir sonla karşılaşmazdı. Allah’ın emri çok çalışmaktır. İtiraf ederim ki, düşmanlarımız çok çalışıyor. Biz de onlardan çok çalışmak zorundayız. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre ilim ve fen her türlü medeni buluşlardan en üst seviyede yararlanmak zorunludur. Allah dünya üzerinde yarattığı bu kadar nimetleri, bu kadar güzellikleri, insanlar yararlansın, varlık ve bolluk içinde olsun diye yaratmıştır ve en üst seviyede faydalanabilmek için de, bugün evrenden esirgediği aklı, insanlara vermiştir… Büyük dinimiz, çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor.”[12]
Atatürk,
* Kur’an dışı dinciliği ve hurafe tasallutunu yıktı.
* Yıktığı hurafenin yerine, gerçek din koymanın en hayati, en ciddi adımını attı.
İkinci adımını da attı. Ne yaptı Atatürk?
Burada Elmalılı Tefsiri’ne dikkat çekmek istiyorum.
* Atatürk din meselesinde Elmalılı Tefsiri en hayati, en güvenilir, en tartışmasız belgedir. Atatürk konusunun belki de en hayati belgesi, Elmalılı Tefsiri’dir.
* Elmalılı Tefsiri, akademik tarafı, ilmi tarafı bir yana bırakılırsa, Atatürk’ün eseridir. Atatürk olmasaydı 9 ciltlik o tefsir (Hak Dini Kur’an Dili) olmayacaktı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (ö. 1942) yüzyılımızın en büyük İslâm bilginlerinden biridir. Bana göre[13] Türk dilinde en yetkin Kur’an mealini yapan bilgindir. Bir Kur’an ilimleri uzmanı, bir müfessirdir. Çöken Osmanlının külleri içinde, Allah’ın takdiri, bir Elmalılı kalmış. Atatürk onu getiriyor, Meclis kararıyla “Kur’an’ı Türk Dili’ne tercüme ve tefsir edeceksin” diyor. Tefsirin ilk baskısında bunlar var. Elmalılı’ya bu tefsiri Atatürk yaptırıyor. Dokuz ciltlik dev bir Türkçe tercüme ve tefsir. Muhteşem ve muazzam bir eser. O günkü yoksul Türkiye’de on bin adet bastırılıp dağıtılıyor. 1935-1938 arası. Büyük Atatürk; Devlet Başkanı sıfatıyla, Elmalılı Tefsiri’ni yaptırmakla kalmamış, tarihe bir güzellik daha bırakmıştır. Bu tefsirin telif ve basım harcamalarını bizzat kendi parasıyla karşılamıştır. O da Atatürk’ün tarihin kulağına “Ben bu işe gönlümle de katılıyorum” anlamındaki fısıldayışıdır.
Yaşar Nuri Öztürk Bey, çok önemli eseri “Allah ile Aldatmak”ın buraya kadar özet bir bölümünü aktardığımız Elmalılı Tefsiriyle ilgili görüşlerini şu soru ile Atatürk ile bağlantısının can noktasını gündeme getiriyor:
“Bu tefsir ortada ve biz soruyoruz:
- Atatürk dine, İslâm’a nasıl bakıyordu?
Cevap tektir ve şudur:
- Elmalılı Tefsiri nasıl bakıyorsa öyle bakıyordu.
Atatürk’ün yıktığı hurafenin yerine, neyi koymak istediğini hâlâ soracak mıyız?
- “Atatürk yıktığı hurafenin yerine Elmalılı tefsirini koymuştur.”
Arkasından da yine Atatürk’ün T.B.M. Meclisi’nin kararı ile 12 ciltlik “Buhari Tercüme ve Şerhi” yaptırılmıştır. Bu kez, devrin en büyük ilk hadis bilginleri olan Ahmet Naim (ö. 1934) ve Kamil Miras (ö. 1956) Efendilere. O eser de aynı devrenin, aynı meclisin ürünüdür. Yani onun arkasında da büyük Atatürk vardır.[14]
4. Atatürk’ün Başlattığı “Dinde Öze /Kuran’a Dönüş” Projesi Kapsamında Bugün Neler Yapılmalı?
Dinden hurafeleri ayıklamak bağlamında yeniden yapılanma olarak başlayan; Mustafa Kemal Atatürk’ün “Dinde Öze Dönüş Projesi”nin kaldığı yerden yürütülmesi, hem vatan hem de şehitlere/gazilere bir iman borcudur. Bugün ülkenin doğusunda-batısında, kuzeyinde-güneyinde yaşayan tüm insanlarımızı en yüksek ortak paydalar olarak mîsâk-ı millî sınırları çerçevesinde vatanın bölünmez bütünlüğü, bayrak, milletin bağımsızlığı ve Kur’an’daki evrensel değerlerin etrafında buluşturup, birleştirmekten başka çare yoktur. Maide suresinin ikinci ayetinin son bölümü de bu konuya açıklık getirmektedir. Bu hem ülkeyi hem bölgeyi hem tüm insanlığı ve dünyayı barış ve esenliğe ulaştırmak bağlamında rahatlatır.
Din işine, Atatürk’ün bıraktığı yerden başlamak gerekiyor. Dini görmezlikten gelerek, bir yere varılamayacağı açıktır. Dinin gerçeğini yakalamak lazımdır. Kur’an’ın iki kapağı arasındaki barış dini olan İslam’da çağı ve bizi rahatsız edecek hiçbir şey yoktur.[15]
Atatürk, olağanüstü bilgi donanımı, bilimsel bakış açısı ve geniş olan ufku sayesinde İslam’ın büyüklüğünü doğru ve mükemmel bir şekilde anlayan, bakışlarını ona göre ayarlayan, yani İslam’ı gerçeğine yakışır kıvamda kavrayabilen müstesna zihniyetin sembolüdür. Atatürk;
* Dini KUR’AN ve Kur’an’ı DİN yapmak,
* Hurafenin yerine koyduğu bu ilahi kaynağı, yani KUR’AN’I, Türk toplumunun kendi anadilinde, aracısız Kur’anca anlayarak okumasını istedi[16] ve gerçekleştirdi.
* Bugün ise yeniden ilahi mantığı ve kendi bütünlüğü içinde Kur’an’ı Kur’an’dan Kur’anca anlamak konusunda ne gerekiyorsa her tür kitle iletişim, eğitim, öğretim araçlarından yararlanarak yapılmalıdır. Bu konuda öncelikle ciddi bir beyin eğitimi programı her dereceli okulda ders olarak okutulmalıdır.
* Anayasamızda değiştirilemez maddeler arasında yer alan “Türkiye’yi laikleştiren yasalar”ın tamamı tam ve eksiksiz, ödünsüz uygulanmalıdır. Devletin dini adalettir. Devletin bundan başka dini olamaz. Laik devlet her düşünce, din ve inanca eşit uzaklıktadır. Kur’an’ın da önerdiği “Dinde zorlama/dayatma yoktur” (Bakara 2/257) ayetinin yönü ve gerçeği budur.
Büyük Atatürk’ün hiçbir şeyden kaçınmayarak attığı adımları devam ettirelim ve ilk adımları atarak izlenecek yolu bize gösterdiği için de, Atatürk’e hem dinimiz hem de ülkemiz adına minnet ve teşekkürlerimizi sunalım. Bunun yolu, aklın, bilimin, tarihin ilke ve ışıklarından 21. yüzyılın entelektüel düzeyinde yararlanarak yurdumuzun günümüzde karşılaştığı küresel tertibin karanlıklarından kurtarmakla gerçekleşecektir. Bunun ne olduğunu bulmak, uygulamak uygar, çağdaş, aklıselimi ve bilimi kendine kılavuz edinen bugünün yurtseverlerine düşmektedir.
Sedat Şenermen
Kaynakça
[1] Osman Nuri ERGİN, Türk Maarif Tarihi, İstanbul, 1977, Eser Matbaası, c.5, s.1957; Prof.Dr. İsmail YAKIT, Atatürk ve Din, İstanbul, 2010, 8.Basım, Ötüken Yayınları, s.36.
[2] Osman N. ERGİN, Türk Maarif Tarihi, c.5, s.1950; İsmail YAKIT, Atatürk ve Din, s.36.
[3] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, c.III, s.85; Ayın Tarihi, 1930, No:73.
[4] T.B.M.M.’deki bu konuşmaların tüm ayrıntıları için Bkz. Dücane CÜNDİOĞLU, Bir Kur’an Şairi Mehmet Akif ve Kur’an Meali, İstanbul, 2007, s.241-280.
[5] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, (1918-1937), Ankara, 1989, 4.Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, c.I, II/124-125.
[6] Uğur MUMCU, Kâzım Karabekir Anlatıyor, İstanbul, 1990, s.93-94; İsmet BOZDAĞ, Paşaların Kavgası: Atatürk-Karabekir, İstanbul, 1991, s.158-160.
Sedat ŞENERMEN, Gazi Mustafa Kemal’in İslam /Kur’an Kültürü, İstanbul, 2013, 2.Baskı, Togan Yayınları, s.111-113.
[7] Osman ERGİN, Türk Maarif Tarihi, c.5, s.1930-1931.
[8] Komisyon, Atatürk Düşüncesinde Din ve Laiklik, Ankara, 1999. Atatürk Araştırmaları Merkezi Yayını, s.384
[9] Prof.Dr. Ali SARIKOYUNCU, Atatürk ve Din Adamları, Ankara, 2002, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, s.101.
[10] Yalçın IŞIMER, Laik Olmak Atatürk’e Layık Olmaktır, Ankara, 1996, s.13.
[11] Prof.Dr. M.Zeki DUMAN, Uygulamalı Tefsir Usulü ve Tefsir Tarihi, Kayseri, 1992, s.47.
[12] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1989,Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Araştırma Merkezi Yayınları, c.II, s.95-96.
[13] Prof.Dr. Y.Nuri ÖZTÜRK, Allah İle Aldatmak, İstanbul, 2008, Yeni Boyut Yayınları, s.134-139.
[14] Y.Nuri ÖZTÜRK, Allah İle Aldatmak, s.140; S.ŞENERMEN, Gazi Mustafa Kemal’in İslam/Kur’an Kültürü, s.114-122.
[15] S.ŞENERMEN, Gazi Mustafa Kemal’in İslam/Kur’an Kültürü, s.114.
[16] Y.Nuri ÖZTÜRK, Allah İle Aldatmak, s.142.
Tüm Köşe Yazarları
-
Rifat Serdaroğlu l Esir Miyiz/Rehin Miyiz?
04 Mart 2021, 19:47 -
Rifat Serdaroğlu l İnsan Haklarını Eyleme Planı
03 Mart 2021, 12:41 -
Rifat Serdaroğlu l Bir Duruşu Olmalı İnsanın!
03 Mart 2021, 10:50 -
Rifat Serdaroğlu l Gerçekler Konuşulsun Artık
27 Şubat 2021, 18:07 -
Sedat Şenermen l Gıda Emperyalizmi
27 Şubat 2021, 14:04 -
Rifat Serdaroğlu l Yerli ve Milli Cumhur İttifakı
28 Şubat 2021, 00:26 -
Prof. Dr. Haydar Çakmak l İktidarları Ölçme Kriterleri
26 Şubat 2021, 12:09 -
Rifat Serdaroğlu l Bilim İnsanı ve Yalancı Bakan
25 Şubat 2021, 17:22 -
Rifat Serdaroğlu l Ayaklı Virüs Gibi
24 Şubat 2021, 18:07 -
Rifat Serdaroğlu l Dünyanın En Büyük Yalanı
22 Şubat 2021, 17:03