Sedat Şenermen l Atatürk Devrimleri'nin Ulusal Değeri 28 Ekim 2020, 21:13
ATATÜRK DEVRİMLERİ’NİN ULUSAL DEĞERİ
Atatürk İle Türk Devrimi’nin Doğrudan İlgisi
Türk Devrimi’nin millî ve evrensel değerleri bir bütünlük içinde açıklanırken öncelikle ve özellikle Devrimin baş mimarı Büyük öncü Atatürk’ün üstün kişiliğine burada yer vermek, uyguladığı başarılı ve iç dış politikanın olumlu sonuçlarını belirtmek gerekecektir. “Türk Devrimi” ile “Atatürk” ifadesi arasındaki yakınlık ve iç-içe oluş konunun açıklanmasında kolaylık sağlayacaktır. Gerard Tongas bu ilgiyi haklı olarak ortaya koymakta ve eserinde Türkiye’nin sorunlarını bu ilgiyi belirterek çözmeye gayret etmektedir:
“Yeni Türkiye’nin tarihi sıkı surette Atatürk’ün kişiliğine bağlıdır.”[1]
Türk Devrimi ile Atatürk’ün ilgisini İnönü, daha açık bir şekilde şöyle dile getirmektedir:
“Türk İnkılâbı’nı anlamak ve sevmek, Türk İnkılâbı’nın başarısına hizmet etmek, Büyük Reis Mustafa Kemal’i anlamak, sevmek ve onun ülkülerini uygulamaya candan çalışmakla bir ve beraberdir.”[2]
Atatürk’ün üstün kişiliği anlatılırken, Türk Devrimi’nde millî ve evrensel değeri de dolaylı olarak açıklanmıştır. Ancak biz burada konuyu özellikle devrim açısından incelemek istiyoruz.
ATATÜRK DEVRİMİ’NİN MİLLÎ DEĞERİ[3]
Türk Devrimi’nin “millî değeri” millet gerçeğini bulup ortaya çıkarmasında ve onu işlemesinde görülür. Millî değer, “millî sınırlar içinde etkileri ile devlet ve toplum yaşamında yapılan kökten değişikliklerdir”. Kökten yapılan bu değişiklikler politik, hukuksal ve sosyal yönden inceleme konusudur.
Devrimle Türk Milleti,
- Siyasal ve hukuksal topluluk olarak modern bir devlet,
- Sosyal yönüyle de ileri ve uygar bir toplum olmuştur.
Devrim, Türk toplumu içinde insanı değerlendiren, ona huzur ve mutluluk veren olanakları araştıran bir araç ve amaç olmuştur.[4]
- Siyasal Yönüyle Türk Devriminin Değeri
( a ) Siyasal yönüyle Türk Devrimi’nin ulusal değeri, millet gerçeğini bulup çıkarmasında ve onu siyasal yönden işlemesinde, değer katmasında görülür. Millet, Türk Devrimi’ne göre hukukî, siyasal, sosyal ve tarihsel bir gerçek olarak ele alınmış, millete bağlı olarak, milliyetçilik de bilimsel açıdan değerlenmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda, toplumun düzenini sağlamada din bağı önemli rol oynuyordu. Milliyetçilik, Osmanlı toplumunu birleştirmeye değil, ayırıma götüreceği için reddediliyordu. Hâlbuki Türk Devrimi’ndemillet, asıl gerçek olarak ele alınmış, milliyetçilik şuurlu bağ için esas olmuştur. Nitekim bu gerçeği, Atatürk şöyle belirtmiştir:
“Milletin idame-i mevcudiyet (varlığını sürdürmesi) için efradı (bireyleri) arasında düşündüğü rabıta-i müştereke (ortak bağı), yüzyıllardan beri, gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani millet, dinî mezhebî irtibat (bağlantı) yerine, Türk Milliyeti rabıtasıyla efradını toplamıştır.”[5]
Millî Mücadele’nin bütün niteliklerinin “millî” oluşu, “millî hâkimiyet”, “millî istiklâl” gibi temel prensiplerin Türk Devrimi’nde başrol oynaması başarıya ulaşmasının etkeni olmuştur.
Türk Devrimi, “millî bağımsızlık” ve “millî egemenlik” savaşında Türk Milletini bilinçlenmeye, gerçek anlamı ile millet olmaya yöneltmiştir. Prof.Dr. Tarık Zafer Tunaya’ya göre, “Türk Devrimi, Türklerin millet olma, ulusal kişiliklerini ve bağımsızlıklarını tanıtma, imparatorluk içinde saplandıkları aşağılık duygusundan kurtulma çabalarının ürünüdür. Bu hareketler yapılırken birey susmuş millet konuşmuştur.”[6]
Bu nedenle Fransız yazarlarından Jean Melia, Ernest Renan’dan ilham alarak, “Türkiye’de 1919’dan itibaren cereyan eden olayları yeni bir milletin yaratılması için tarihsel bir sonuç olarak ifade etmiştir. Mustafa Kemal yeni bir manevi bilinç yaratarak millete yeni bir ruh vermiştir. Bu millet modern bir millet olmuştur.”[7]
( b ) Türk Devrimi’nin siyasal yönden değerini, bir diğer açıdan, her şeyin millet için yapılmasında, ulusal yararın ön plânda değerlendirilmesinde aramalıdır.
Kozmopolit Osmanlı düzeni Türk Milletini yabancının istilasına ve boyunduruğuna sürüklemiştir. Yabancılar, Türk Milletinin bütün varlığına el koydukları zaman, Osmanlı düzeni ona boyun eğmiştir. İhanetini tescil ettirmiştir. Millî olmayan bünye kuvvet önünde sarsılmış, millî olmayan iktidar millet menfaatini hiçe saymıştır. Kuvvet önünde, Osmanlı İmparatorluğu’nun teslimiyetine, boyun eğmesine karşı, Türk Devrimi’nin ret ve mücadele kararının kaynağı, millet davasında millete yer ve değer verilmesindendir.
“Büyük Atatürk’ün söylemiyle, “Bu inkılâp milletin selâmeti namına, hak namına yapıldı”.[8]
Kısaca Türk Devrimi, Millet menfaatini öngören ve millet için yapılan bir devrimdir.
( c ) Türk Devrimi, millî yönden değerini Kurtuluş ve Millî Egemenlik mücadelesinde gösterdiği gibi ondan sonraki devrede de göstermiştir. Büyük Atatürk’ün açıklamasıyla;
“İstiklâl Savaşı ve Türk İnkılâbı, her hamlesinde milletimizin yüksek siyasî ve medenî karakteri ile memleket ideolojilerindeki şuurlu birliğine dayanarak muvaffak olmuştur”.
Türk Devrimi’nin aksiyon aşamasını oluşturan “Millî Bağımsızlık” ve “Millî Egemenlik” Mücadelesinde millet gerçeği, millet gerçeğine dayanan millet olma ve millet menfaatini sağlayan milliyetçilik ilkesi, Türk Devrimi’nin yeniden düzenleme aşamasında da bütün gücü ile kendini göstermiştir.
İstiklâl Savaşımızda ve ondan sonra gerçekleşen devrimlerle millî olmayan siyasal ve sosyal değerler ortadan kaldırılmış ve bunların yerini Türkün kendi öz değerleri alınmıştır. Millî tarih, millî coğrafya, millî dil, millî ekonomi sadece söylem olarak dilimize yerleşmemiş, sosyal bünyemize uymuş, siyasal davranışımıza yön vermiştir.
( d ) Türk Devrimi ile Türk milleti, toplum düzenini kurarken, bu düzeni kurmaya yönelen politikası ile ahrete ait değerleri olması gereken gerçekliği içinde bir tarafa bırakıp, dünyevi ve beşeri ihtiyaçları karşılayan uygar bir toplum olma politikası izlemiştir. Türkiye’de Devrimle kazanılan lâiklik, kanunların zorunlu gördüğü yalnız bir hukuk kuralı değil, fikirde ve espride başarıya ulaşmış, topluma yön veren sosyal politika ilkeleri olmuştur. Devrimle yeni Türk Devleti, modern, lâik bir devlet olmuştur. Türk Devleti’nin lâikliği hem politik, hem de hukuksal yönden değerlendirme konusudur. Modern lâik devleti kurma ve yöneltme, politik bir tutumun, devrimin amacına yönelen bir uygulamanın sonucudur. Siyasal yönden lâik devleti değerlendirme, Türk Devrimi’nin başarılı eseridir.
( e ) Türk Devrimi’nin bir diğer özelliği de bir bütün oluşudur. Ana amaca yönelen politikasında devrimleri veya reformları birbirine bağlı sayarak, her devrim veya reform bir diğerinin esasını ve başlangıcını oluşturmuştur. Devrimin devamlılığı ve Devrim içinde dar anlamda devrimlerin veya reformların birbirine bağlılığı Türk Devrimi’nin özelliğini oluşturmuştur.
Norbert Von Bischoff’’ın söylemiyle “Türk İnkılâbı bir defasında bile bir kopma ve durma kaybetmeyen bir süreklilik ile organik bir birlik/bütünlük ve yaratıcı tabiatın kusursuz eserlerine benzeyen bir ürün/olgu olarak doğmuştur”.[9]
Türk Devrimi’nin devamlılığı, onun amacına uygun düşmektedir. Konuyu İsmet İnönü şöyle açıklamaktadır:
“Türk İnkılâbı Türk Milletinin Kurtuluş Savaşı olduğu gibi Kurtuluşun hedefi olarak da Türk Milletinin yüksek bir cemiyet olmasını tespit etmiştir. Türk Milletinin yüksek bir cemiyet olması hedefi, inkılâbın devamını icap ettirmektedir”[10]
2. Hukuki Yönüyle Türk Devriminin Değeri
Bir siyasal düzenin temel kurallarını ve sınırlarını hukuk düzeni tespit eder. Hukuksal yönüyle Türk Devrimi’nin değeri kıymetlendirilmesi ele alınırken, siyasal düzene şekil ve yön veren hukuk kurallarının incelenmesi söz konusu olacaktır. Bu incelemenin siyasal yönden Türk Devrimi’nin değerlendirilmesinden farkı vardır. Siyasal düzen, hukuk düzeninin temel kuralları ve sınırlar içinde dinamik görünüşüdür. Başka bir deyimle, belirli amaca ulaşmada uygulanan politikasıdır. Hukuksal ve siyasal yönden değerlendirme arasında çok yakın bir ilişki vardır.
Hukuksal alanda değerlendirmeyi dile getirirken, Türk Devrimi’nin amacına uygun olarak topluma düzen veren hukuk kurallarının kökten değiştirilmesi anlaşılır. Devrimle kurulan yeni devlet, modern ve lâik devlet olmuştur. Lâiklik ise Türk toplumu için bir hayat meselesi, var olmak, uygar olmak konusu olarak düşünülmüştür.. Nitekim Prof.Dr. Bülent Nuri Esen, “lâiklik memleketimizde bir zarurî ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye için devletin güvenlik şartlarından biridir”[11] demiştir.
Türk Devriminin hukuksal yönden kıymetlendirilmesi, hukukta devrim veya reform hareketleri şeklinde görülür. Konuyu kamu hukuku ve özel hukuk açısından değerlendirdiğimizde hukuk düzeninin, eski Osmanlı şer’i düzeninden tamamen farklı ve değişik olduğu gerçeği ortaya çıkar. Bu kökten değişiklikler önce yeni Devletin kuruluşu ve siyasal düzeni ile ilgilidir. Ayrıca yeni devlet modern bir devlet olduğundan lâik bir devlettir. Devletin lâikliği, devrimle hukuk alanında kökten değişiklikleri zorunlu kılmıştır.[12]
a) Yeni Devletin Kuruluşu ve Siyasal Düzeni
23.Nisan.1920’de T.B.M.M. nin kuruluşuyla yeni bir devlet kurulmuştur. Yeni kurulan devlet Osmanlı İmparatorluğu’ndan, devletin unsurları, devletin işlevleri ve devletin amacı yönünden tamamen farklıdır. Yeni kurulan devlet bir ortaçağ devleti değildir. Modern bir devlettir, lâik bir devlettir. Yeni Türk Devleti’nin modern bir devlet oluşu onun prestijini artırmış, milli yönden güçlendirmiştir.
Yeni bir devletin doğabilmesi için ülke, nüfus ve hâkimiyet unsurlarının, eski devletinkinden tamamen farklı olması gerekir. Ülke küçülmekle, nüfus azalmakla, hükümet şekli değişmekle, kuvvetli bir devletin zayıflaması ile devlet değişmez, yeni bir devlet doğmuş olmaz. Ancak Osmanlı Devleti parçalanıp yerine Türk Devleti kurulurken yeni bir devlet kurulmuş ve bu devlet yeni bir devlet niteliğiyle milletlerarası hayata katılmıştır.[13]
Enver Ziya Karal’a göre, “Yeni Türkiye Devleti Türk Ulusunun kendi hesabına ve Cumhuriyet adıyla kurmuş olduğu ilk devlettir. Devrim öncesi, tarih boyunca kurulmuş olan Türk Devletleri hanedan devletleri idi. Örgütleri ve izlemiş oldukları siyasetleri hanedan kurucularına göre adlandırılmış ve değerlendirilmiştir”.[14]
Yeni kurulan Devletin 1921 tarihli ilk Anayasası’nın 3 ncü maddesi yeni bir Devletten söz etmektedir:
“Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve hükümeti ‘Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ unvanını taşır.”[15]
1921 Anayasası’nın bu maddesi Osmanlı Devleti’nden söz etmeyip, Osmanlı Devleti’nin sona erdiğini kabul ederek, Türkiye Devleti’nden, açık bir deyimle yeni bir devletten söz etmiştir.
Atatürk, 2.11.1922 tarihinde verdiği bir demeçte;
“Yeni Türkiye’nin eski Türkiye ile hiçbir ilgisi yoktur. Osmanlı Hükümeti tarihe geçmiştir. Şimdi yeni bir Türkiye doğmuştur”[16] diye yeni devletin varlığını ortaya koymuştur.
Atatürk, 31.1.1923’de İzmir’de halk ile yaptığı bir konuşmada yeni devletten şöyle söz etmiştir:
“Bütün cihan görmüş ve anlamıştır ki, Osmanlı İmparatorluğu tarihe karışmıştır. Devletimiz yeniden bir devlet vücuda getirmiştir ki adına ‘Türk Devleti’ derler ve bu devlet, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti tarafından idare olunur.”[17]
Prof.Dr. Bülent Nuri Esen ve Prof.Dr. Orhan Aldıkaçtı da “yeni Türk Devleti’nin 23.Nisan.1920’de kurulduğunu” savunmaktadırlar.[18] Prof.Dr. Orhan Aldıkaçtı’ya göre, “o zamana kadar fiilî bir iktidar olan Heyeti Temsiliye idaresi yerini hukukî bir idareye T.B.M.M. idaresine bırakıyordu”.[19]
Sonuç olarak açıkça belirtmek gerekir ki Türk Devrimi, yeni ve modern bir devletin kuruluşunu gerçekleştirmekle en güçlü etkisini göstermiş ve millî değerini ortaya koymuştur.[20]
(b) Devletin Lâik Bir Nitelik Kazanması ve Hukukun Lâikleştirilmesi
Osmanlı Devleti şeriatın (hanefi fıkhının) dünyevî esaslarına bağlı, teokratik bir devletti. Osmanlı toplumunda mezhepleşen din kurumu siyasal güçle birleştikten sonra hurafeleşmiş, taassup bilimsel ilerlemelere gem vurmuştur. Mezhepleşen din kurumu, insan ve toplum ilişkilerini ilim ve hürriyet dışı yönetir olmuştur.
Dünya ilişkilerine uygulanan mezhepleşen din kurallarının, insanlığın gidişine, zamanın gelişmesine ayak uyduramaması ve ileri devrin ihtiyaçlarına cevap verememesi, mezhepçi din kaideleri ile dünya ilişkilerini düzenlemenin güçlüğünü ve hatta olanaksızlığını ortaya koymuştur. Türk Devrimi bu gerçeği görerek devleti modernleştirmenin yolunu lâik devlet anlayışında bulmuştur. Prof.Dr. Bülent N.Esen’e göre, “Türk Millî Mücadele imtihanı uygarlığı lâiklik olarak görmüştür”.[21] Lâiklik aynı zamanda uygar yaşayışın da bir şartıdır. Türk Devrimi’nde lâiklik kademe kademe gelişerek “devlet, hukuk ve öğretim sistemlerimizin lâikleşmesine” de imkân vermiştir.
Saltanatın kaldırılmasını takiben 29.Ekim.1923’de Cumhuriyet ilân olunmuştur. T.B.M.M. si 3.Mart.Î924 tarihli bir Kanunla da hilâfeti kaldırmıştır. Ayni gün kabul edilen bir Kanunla Şer'iye ve Evkâf Vekâleti de kaldırılmış ve böylece dini, siyasete karıştıran devlet sistemi de tarihe karışmıştır.[22]
9.Nisan.1928 tarihli yapılan bir değişiklikle, Anayasa’da bulunan “Devletin dininin, din-i İslâm” olduğu hakkındaki hüküm kaldırılmış ve böylece fiili durum hukuksal bir hüviyet ve mahiyet almıştır. 1928 tarihli Kanunun gerekçesinde, “lâikliğin çağdaş uygarlık düzeyine yükselmek için en gelişmiş bir devlet özelliği olduğu” ifade edilmişti. Keza Teşkilâtı Esasiye Encümeni’nin gerekçesinde ise, “lâiklik, milletin ruh tekâmülünden doğmuştur” sözü yer alıyordu. “Lâiklik kaidesinin bir temel ideolojik kaide olarak kabulü ve çağdaş uygarlık kamu hukukuyla da hem ahenk oluşunun ifade edilişi, lâiklik ilkesinin Anayasa’da, Devletin niteliğini gösteren bir hüküm olarak yer almasını zorunlu kılıyordu”.[23]
Anayasada “lâik devlet” kavramının yer alması ancak 1937’de yapılan bir değişiklikle mümkün olmuştur. Yeni Anayasa devletin özelliklerini belirten ikinci maddede de “lâik” sıfatına yer vererek 1937’de Anayasa’ya giren lâik devlet esasını aynen almıştır.
Devletin lâikliği, modern devlet olmanın zorunlu bir sonucu, yeni kurulan devletin bir özelliğidir. Devlete, lâiklik niteliğini kazandıran Türk Devrimi’dir. Türk Devrimi, modern devlet ve çağdaş toplum olmanın esas amacını lâiklikte bulmuştur.
Hukukun lâikleştirilmesine gelince, modern ve lâik devlet ancak lâik nitelikte kanunlarla yönetilebilirdi.
Kanunlar lâik bir devlette, metafizik ve mistik esaslara göre değil tamamı ile dünyevi ve beşeri ihtiyaçlara uygun olarak konulur. Hukukun lâikleştirilmesi bütün çağdaş devletlerce kabul edilen kamu hukuku ilkesidir.
Osmanlı İmparatorluğu devrinde, devlet teokratik olduğu gibi hukuk da teokratikti. Tanzimat, Birinci ve İkinci Meşrutiyet devrinde bazı alanlarda lâik kanunlar konulmuşsa da, hukuk sistemimiz ve özellikle hususî hukukumuz geniş ölçüde mezhepsel dinî etkiler altında idi.
Yeni Türk Devleti’nin kuruluşunu izleyen dönemde batılılaşma bir zaruret haline gelmiş, batılılaşmanın hukuki yönden ifadesi olarak lâiklik, devlet, cemiyet ve hukuk hayatında kabul edilmişti. Batı memleketlerinin kanunları dilimize çevrilerek az çok değişikliklerle kabul edilmiş ve Türk toplumu çok kısa bir zamanda tamamen Avrupa hukuk sistemine katılmıştır.
Asıl sorun, lâik hukuk kurallarını kabul ederek, topluma yeni uygarlık anlayışı açısından yön vermek, yeni fikri, ileri düşünceyi, ileri dünya görüşünü toplumda egemen kılmaktı. Türk Devrimi’nin hukuksal yönden yaptığı hamleler bu yönden pek başarılı olmuştur.
- Sosyal Yönüyle Türk Devrimi’nin Değeri, Kapsamı ve Niteliği
Sosyal yönüyle Türk Devrimi, toplumda kültürel alanda yaptığı geniş ve yaygın değişikliklerle etkisini göstermiştir. Türk Devrimi Osmanlı Islahat hareketlerinden tamamen farklıdır.
Türk Devrimi batı uygarlığının bölünmezliğine, bütünlüğüne inanan radikal devrimci bir görüşü temsil etmektedir.
Türk Devrimi batıya yönelmekle onun akılcılığına, ilmine, felsefesine, sanatına, zihniyetine, hayat görüşüne katılmıştır. Siyasal alanda da bu yol batı demokrasisini ve esaslarını kabul etmekle kendisini göstermiştir. Batılı bir toplumun ve devletin kurulabilmesi için her şeyden önce yeni bir yaşam biçimini oluşturmak, sonra da, bunu yeni bir hukuk düzeniyle korumak; gerekmiştir. Hukuk değişikliğinin temel dayanağı lâiklik olmuştur. Türk Devrimi yalnız yabancı boyunduruğundan ve askerî işgalden kurtulmak için yapılmamıştır. Yeni Devletin kurucuları, kitleleri hurafe, boş ve batıl inançlara sokmuş olanlarla mücadele etmişlerdir.
Türk Devrimi’nin en güçlü bir yönü de bir kültür devrimi olması, akılcılığı, ilim, sanat, felsefe ve zihniyette köklü reformlar getirmesidir.[24]
Türk Devrimi’nin millî değeri sosyal yönü ile incelendiğinde Türk Devrimi’nin ulusal bünyede yaptığı değişikliğin önemi ve kapsamı, diğer devrimlerle yapılan karşılaştırmalarla daha belirli bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Georges Duhamel, Atatürk tarafından başarılan eserin özelliğine işaret ederek Türk Devrimi’nin İngiliz, Fransız, Rus devrimlerinin başardıklarından bambaşka olduğunu belirterek bu inkılâpların hiçbirinin örneğin;
* Dil ve yazı gibi konulara el atmadığını,
* Ulusların bilim felsefesini, düşünce yöntemlerini değiştirmediklerini,
* Buna karşılık Türk Devrimi’nin Türk Milletinin alın yazısını /geleceğe dönük yaşam biçimini değiştirme yükünü üzerine aldığını açıklamaktadır.[25]
Bu yargı Türk Devrimi’nin bir özelliğini ortaya koymaktadır. Devrim diğer memleketlerde yapılan devrimlerden farklı bir nitelik taşımaktadır. Sorun, sadece bir iktidar değişikliği, bir sınıf mücadelesi değil, sosyal yönden belirli alanlarda değişiklik değil, bir milletin geleceğe dönük alın yazısının değişikliğidir. Sosyal bünyede kökten, esaslı ve devamlı bir değişikliktir.
Sedat Şenermen
Kaynakça
[1] Gerard TONGAS, Atatürk et Le Vrai Visage de la Turquie Moderne, Paris, 1937, s.30’dan aktaran: Prof.Dr. Hamza EROĞLU, Atatürkçülük, Ankara, 1981, Olgaç Matbaası, s.227.
[2] Prof.Dr. Harbert MELZİG, İnönü Diyor ki, İstanbul, 1946, s.194.
[3] Bkz. Prof.Dr. Hamza EROĞLU, Türk Devriminin Millî Değeri. A.İ.T.İ.A. Dergisi, c.V. Sayı: 2, s.11 v.d.
[4] Prof.Dr. Hamza EROĞLU, Atatürkçülük, Ankara, 1981, Olgaç Matbaası, s.228.
[5] Prof.Dr.Enver Ziya KARAL, Atatürk’ten Düşünceler. Ankara, 1956, s.41.
[6] Prof.Dr.Tarık Zafer TUNAYA, Türkiye’nin Siyasî Hayatında Batılılaşma Hareketleri, İstanbul, 1960, s.227-228.
[7] Jean MÉLİA, Mustafa Kemal ou La Rénovation de la Turquie, Paris, 1929, s.159-160.
[8] E.Ziya KARAL, Atatürk’ten Düşünceler. s.41.
[9] Norbet Von BISCHOFF, Ankara, Türkiye’deki Yeni Oluşun Bir İzahı, (Çeviren: Burhan BELGE), Ankara, 1936’dan aktaran: H.EROĞLU, Atatürkçülük, s.232.
[10] H.MELZİG, İnönü Diyor Ki, s.191.
[11] Prof.Dr. Bülent Nuri ESEN, Türk Anayasa Hukuku, Ankara, 1968, s.84.
[12] H.EROĞLU, Atatürkçülük, s.233.
[13] Bkz. Hamza EROĞLU, Devlet Kurucusu Atatürk, A.İ.T.İ.A. Dergisi c.III; Sayı: 2, s,1 v.d.
[14] E.Ziya KARAL, Türk Devrimi ve Atatürk İlkeleri, Türk Dili, Sayı 218, Kasım 1969, s.84.
[15] Anayasa metinleri için bkz. Dr.Suna KİLİ-Dr.A. Şeref GÖZÜBÜYÜK, Türk Anayasa Metinleri, Tanzimat’tan Bugüne Kadar, Ankara, 1957, s.85.
[16] ATATÜRK’ÜN Söylev Ve Demeçleri, c.III, s.51.
[17] ATATÜRK’ÜN Söylev Ve Demeçleri, c.II, s.88.
[18] Prof.Dr.Bülent Nuri ESEN, Türk Anayasa Hukuku, 2.Baskı, Ankara, 1971, s.54-67; Prof.Dr.Orhan ALDIKAÇTI, Anayasa Hukukumuzun Gelişmesi ve 1961 Anayasası, İstanbul, 1966, c.I, s.96.
[19] O.ALDIKAÇTI, Anayasa Hukukumuzun Gelişmesi ve 1961 Anayasası, s.96.
[20] H.EROĞLU, Atatürkçülük, s.235-236.
[21] Bülent N.ESEN, Türk Anayasa Hukuku, s.80.
[22] Hamza EROĞLU, Atatürkçülük, s.233-236.
[23] Prof.Dr. Bülent DÂVER, Türkiye Cumhuriyeti’nde Lâyiklik, Ankara, 1955, s.70.
[24] Hamza EROĞLU, Atatürkçülük, s.238-239.
[25] Georges DUHAMEL, La Turquie Nouvelle, Puissance d’Occident, Paris, 1945, s.25. Aynı eserin Türkçe çevirisi (Türkçeye çeviren: Can YÜCEL), Yeni Türkiye, Bir Garp Devleti, Ankara, 1956, s.13.
Tüm Köşe Yazarları
-
Rifat Serdaroğlu l Bana Dostunu Söyle
06 Mart 2021, 11:01 -
Prof. Dr. Haydar Çakmak l Niçin Bu Kadar Parti Kuruldu?
05 Mart 2021, 16:13 -
Rifat Serdaroğlu l Esir Miyiz/Rehin Miyiz?
04 Mart 2021, 19:47 -
Rifat Serdaroğlu l İnsan Haklarını Eyleme Planı
03 Mart 2021, 12:41 -
Rifat Serdaroğlu l Bir Duruşu Olmalı İnsanın!
03 Mart 2021, 10:50 -
Rifat Serdaroğlu l Gerçekler Konuşulsun Artık
27 Şubat 2021, 18:07 -
Sedat Şenermen l Gıda Emperyalizmi
27 Şubat 2021, 14:04 -
Rifat Serdaroğlu l Yerli ve Milli Cumhur İttifakı
28 Şubat 2021, 00:26 -
Prof. Dr. Haydar Çakmak l İktidarları Ölçme Kriterleri
26 Şubat 2021, 12:09 -
Rifat Serdaroğlu l Bilim İnsanı ve Yalancı Bakan
25 Şubat 2021, 17:22