Sedat Şenermen l Atatürk Devrimleri'nin Evrensel Değeri 29 Ekim 2020, 13:41
ATATÜRK DEVRİMLERİ’NİN EVRENSEL DEĞERİ
Türk Devrimi’nin Evrensel Değeri
Türk Devrimi’nin evrensel değerinden söz edilmek için, milletlerarası plânda Devrimin olumlu sonuçlarını tespit etmek, ortaya çıkarmak gerekir.
Türk Devrimi’nin etkileri sadece millî sınırlar içinde kalmışsa veyahut dışarıda sadece ulusal yapıdaki değişiklik takdir ve hayranlık uyandırmışsa, devrimin evrensel değeri söz konusu olamaz. Devrimin evrensel değeri millî plânın dışında etkileri ile verdiği meyveleri ile kendini gösterir. Mesele çeşitli yönden inceleme konusu yapılabilir.
- Türkiye’nin Köklü Bir Hamle Ve Değişiklik Yaparak Batı Uygarlığına Katılması Ve Bu Uygarlığı Bir“Ortak Medeniyet” Olarak Benimsemesi
Batı dünyasında Türk Devrimine karşı genel olarak II. nci Dünya Savaşı’na kadar uyanan ilgi, Türkiye’nin köklü bir hamle ve değişiklik yaparak Batı uygarlığına katılması ve bu uygarlığı bir ortak medeniyet olarak benimsemesidir. Batılı yazar ve politika adamları Türk Devrimi’nden doğu dünyasından bir kader, alın yazısı değiştirir gibi, Batı uygarlığına yönelmesini takdir, hayranlık ve büyük bir başarı sayarak söz etmişlerdir. Konuyu sadece Türkiye için incelersek, evrensel değerinden söz edemeyiz. Ancak Türkiye’nin tuttuğu yol bütün milletlere örnek olmuştur. Batı uygarlığı bir ortak medeniyet olarak öngörülmüş, Türkiye örneği diğer siyasal toplumların kalkınmasında, yükselmesinde göz önünde bulundurulmuştur.
Türk Devrimi, Büyük Atatürk’ten ilham alarak meseleyi şöyle ortaya koymuştur:
“1. Batı uygarlığı ortak bir medeniyettir. Hıristiyanlığın malı değildir.
- Uygar olmak için mutlaka batı uygarlığına yönelmek lâzımdır.”
Büyük Atatürk bu düşünceleri aşağıda işaret edildiği üzere belirtmiştir:
“Memleketler muhteliftir. Fakat medeniyet birdir. Ve bir milletin yükselmesi için de bu yegâne medeniyete katılması lâzımdır.”[1]
“Memleketimizi çağdaşlaştırmak istiyoruz. Bütün çalışmamız Türkiye’de çağdaş bundan ötürü batılı bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek arzu edip de batıya yüzünü çevirmemiş millet hangisidir?”[2]
Batıya yönelerek doğunun da kurtuluşunu hazırlama ve örnek olma M. Saffet Engin tarafından 1938 yılında yayımlandığı eserinde şöyle ifade edilmektedir:
“Türk İnkılâbı, yalnız Türkiye’yi canlandıran değil, aynı zamanda bütün dünyaya yol gösteren, rehber olan bir inkılâptır. İlk defa olarak, büyük İslâm coğrafyasının bir parçası gerçekten çağdaş medeniyet zümresine girmiş bulunuyor. Bundan sonra, şimdiye kadar uykuda kalmış olan büyük doğu kitleleri giderek Türkiye’nin eserini izleyeceklerdir. Türkiye, İnkılâbı ile Dünya uygarlığına büyük bir hizmet ifa etmiş oluyor.”[3]
Prof. Dr. Sinanoğlu, “Atatürk inkılâbı böylece batılı olmayan topluluklara tutacakları yolu göstermekle insanlığın manevi evriminde yepyeni ve çok mühim bir ufuk açmıştır”[4] diyerek Atatürk İnkılâbının evrensel değerini ortaya koymuştur.
Habib Burgiba, “O’nun (Atatürk’ün) ölmez eseri, egemenliklerini elde etmiş milletlerin kaderlerine hükmedenler için ışıklı bir örnek ve bir ilham kaynağı olarak kalacaktır”[5] demekle devlet adamlarına Türk gerçeğinden alınacak derslerden söz etmiştir.
- Türk Devrimi, İnsana Ve İnsan Kişiliğine Değer Vermiştir
Türkiye, Batı uygarlığına yönelmek için devrim yapmak zorunda idi. Batıyı zihniyeti ve hür düşüncesi ile alacaktı. Türk Devrimi’nin baş mimarı Büyük Atatürk Türk Devrimi’nin bir diğer özelliğini insani yönünü, insan haklarına değer veren yönünü ortaya koyuyordu. İnsanlara hürriyet vermek ve kişiliklerini değerlendirmek, Türk Devrimi’nin amacı idi. Bunun en iyi bir örneği de kadın hakları olmuştur.
İstanbul’da toplanan “Uluslararası Kadın Kongresi’nde” Mısır kadınlarını temsil eden Hüdâ Şârâvi, Atatürk’le olan konuşmalarında Atatürk’e hitaben:
“Sayenizde Türk kadınının kazandığı haklardan dolayı sizi Mısır kadınları adına selamlar ve teşekkürlerimi arz eylerim. Mısır kadın delegelerinin, Türkiye hükümetinden ve Türk ulusundan, gördükleri nezakete karşı da teşekkürlerimi tekrar ederim. Mısır kadını, Türk kadınının kalkınmasından çok yararlanmıştır.”
“Türkler, sizi, Atatürk, yani Türklerin babası tesmiye ediyorlar (adlandırıyorlar), ben ise Ataşark, yani Doğunun babası tesmiye etmek (adlandırmak) istiyorum. Ben, bu kelimeyi öz Türkçe olarak söyledim, yani Atadoğu dedim”[6]demiştir.
Hüdâ Şârâvi’nin konuşması sebepsiz değildi. Çünkü o, Atatürk’te bütün doğunun kurtuluşunu görmekte idi.
- Türk Devrimi Milletlerin Kurtuluş Hareketlerine Örnek Olmuştur
Türk Devrimi’ni uluslararası plânda değerlendiren bir diğer olay da, milletlerin kurtuluş hareketlerine örnek olması, özgürlük mücadelesi yapan milletlere kurtuluş aşkı ve zaferini aşılamasıdır. Bu konunun doğu ve batı yönünden değerlendirilmesi farklılık arz eder.
Yeni Türkiye Kurtuluş Mücadelesi ile Birinci Dünya Savaşı galiplerinin tahakküm zihniyetine ilk karşı duran, bunların kurmaya çalıştıkları dikta sistemini ilk yıkan Devlet olmuştur. Batıda, Almanya, Avusturya, Bulgaristan, Macaristan ve İtalya’da, Türkiye Birinci Dünya Savaşı galiplerine boyun eğmeyerek ilk zafer kazanan Devlet olduğu için takdir edilmiş, galipleri dize getirdiği için diğer devletlere de örnek olmuştur.
Berlin-Alman Ajansı da, Atatürk’ün memleketi kurtarmak ve millî bir geleceğin temellerini atmak için mücadelesini takdirle anarak bu amaçla Cenevre metotlarını benimsemediğini, buna karşılık mücadele yöntemini seçtiğini açıklamaktadır. Keza Alman Ajansı, “Almanya, Atatürk’ün eserine ve mücadelesine hayrandır. Onda, tarihi, eseri, hürriyeti seven bütün milletler için bir sembol olarak kalacak kudretli bir şahsiyet görmektedir”[7] diye açıklamada bulunmaktadır.
Hürriyet ve bağımsızlık mücadelesi yapan doğunun-Asya ve Afrika’nın Büyük Atatürk’e, eserine karşı bağlılığı, batıdan farklıdır. Doğu istiklâl mücadelesi yapacaktı, istilâcıya karşı, emperyaliste karşı savaşacaktı. Gönlünde bir millî kahraman, idealinde bir kurtarıcı Mustafa Kemal arıyordu.
Çin Cumhurbaşkanı Çang Kay Şek, 10 Kasım 1963 de;
“Atatürk’ün hayatı ve eseri sadece Türkiye için değil, fakat dünyanın bütün hür milletleri için bir ilham kaynağı olmakta devam edecektir”[8] diyerek Atatürk'ün ve Türk Devrimi’nin gerçek değerini ortaya koymuştur.
Pakistan Cumhurbaşkanı Eyüp Han, 10 Kasım 1963 de yayınladığı bir mesajında Büyük Atatürk'ün gerçek şahsiyetini ortaya koyuyor ve onun millî hudutların çok ötesinde yaygın etkisinden söz ederek yüce kişiliğini şu sözleri ile açıklıyordu:
“Atatürk yalnız bu yüzyılın en büyük adamlarından biri değildir. Biz Pakistan’da O’nu, gelmiş geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. O, yalnız sizin milletinizin sevgili lideri değildi. Dünyadaki bütün Müslümanlar gözlerini sevgi ve hayranlık hisleriyle O’na çevirmişlerdi. O, Müslüman dünyasından yeniden siyasal uyanış istikametinde ileriye doğru cesur bir adım atan bir avuç insandan biriydi.”[9]
Hindistan’ın kurucu ve kurtarıcılarından Pandit Nehru, Atatürk’ün kendi üzerindeki etkisini, Hindistan’da Türk Kurtuluş davasının nasıl dikkatle izlediğini 10 Kasım 1963 tarihli mesajı ile açıklamaktadır:
“Kemal Atatürk veya bizim O’nu o zamanlar tanıdığımız adıyla Kemal Paşa, gençlik günlerinde, benim kahramanımdı. Biz o tarihlerde kendi bağımsızlık hareketimizle son derece meşguldük. Ve ben, diğer çok kimselerle birlikte hapishane hayatıma başlamıştım. Kemal Paşa’nın Türkiye’yi yabancı hâkimiyet ve nüfuzundan kurtarmak yolundaki faaliyeti ve mücadelesi ile ilgili haberleri hapishanede dahi büyük bir ilgi ve heyecanla izlemekte idik. Anadolu’da Yunanlılara karşı kazanılan Büyük Zafer’in haberi hapishanede bize geldiği zaman bundan ne büyük bir memnuniyet duyduğumuzu ve bunu hapishanede dahi nasıl kutladığımızı çok iyi hatırlıyorum.”[10]
Norbert Von Bischoff, Türk Devrimi’nin önemini belirterek yeni Türk Devletini doğuran Türk milletinin kuvveti ve iradesi olduğunu açıkladıktan sonra, bütün Asyalı milletlere kurtuluşun yolunu gösterdiğini şu sözleriyle dile getirmektedir:
“Türkler, bütün Asya milletlerine ispat etmişlerdir ki, Avrupa’dan daha çok ve daha kuvvetli toplara malik olmağa hiç de lüzum yoktur. Elverir ki, bu topların arkasında her şeye karar vermiş bir milletin iradesi bulunsun. Bu oldu mu, Avrupa’nın topları, kendiliğinden susar. Bu suretle, Asyalı milletlerin kurtuluş davası, nihayet aslî esasına döndürülmüş, manevi alana nakledilmiş bulunuyordu. Bundan böyle bu davanın halli, bu milletlerin millî vicdan ve millî iradelerinden başka hiçbir şeye tâbi olmayacaktır. Asyalı milletlerin bu yolda ve bu istikamette gelişecekleri zorunlu ve muhakkaktır” diyen yazar devamla, “Yirminci yüzyıl, Asya’daki Avrupa egemenliğinin sonuna tanık olacaktır. Bu sonun başlangıcında ise Türk kurtuluş hareketini görüyoruz”1] demektedir.
Atatürk örnek insandı, Atatürk’ün kendi eseri Türk Devrimi de örnekti, insanlığın kurtuluşu, hürriyeti için örnekti. Örnek ve sembol Atatürk ve eseri yıllar sonrası meyvesini vermiştir. Doğunun ve uyanan Afrika’nın istiklâl mücadelesinin bayrağında Atatürk canlanmakta, mücahitlerin kalpleri Atatürk aşkı ile yanmaktadır.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun belirttiği gibi, “Millî istiklâl sözü artık yeni bir hümanizmanın parolasıdır. Yirminci yüzyılın son yılı, bir sonucu kurtuluş mücadelesiyle kapanacaktır ve ikinci bir Renaissance devri olan bu yüzyıla, tarih yararları, Kemalizm yüzyılı demekte asla tereddüt etmemelidirler.”[12]
- Özgürlük ve Bağımsızlığını Yeni Kazanan Ülkeler Tekrar Emperyalizmin Kucağına Düşmemek İçinAtatürkçülüğe, Türk Devrimi’nin İlkelerine Bağlanmışlardır
Türk Devrimi’nin bir diğer özelliği veyahut evrensel değeri özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra daha çok anlaşılmış ve ortaya konmuştur. Ekonomik ve sosyal yönden geri kalmış bir memleket batıya yönelirken, batı demokrasisine geçerken Türk Devrimi’nin deneyinden faydalanmanın yolunu aramıştır. Yeni istiklâlini kazanan ülke, hem de emperyalist batıya karşı istiklâlini kazanan bu ülke, komünizmin kucağına düşmemek için Atatürkçülüğe, Türk Devrimi’nin ışık tutan ilkelerine bağlanmıştır.
Prof. Maurice Duverger bu konuya ilgi ile bağlanmakta ve düşüncesini çok ilgi çekici bir makalesinde açıklamakladır. Özetle denilebilir ki az gelişmiş memleketlerin siyasal rejimi incelenirken doğu ile batı standartları arasında bir seçim bu ülkelerin geleceğini /kaderini Kemalizm’e bağlamıştır.
Duverger’ye göre, Kemalizm, Türk tarihinin bir ânı değildir, bir politik sistem tipi haline gelmiştir. Bu politik sistem henüz kesin olarak tanımlanmamakla birlikte, Üçüncü Dünya’ya, yani Moskova veya Pekin’e yaklaşmayan, batıya doğru yönelmeyi arzulayan, fakat yarı gelişmiş memleketlerin, batı demokrasileri de pek işlerine gelmediğinden onlar için çoğunluğu henüz okuma yazma bilmeyen, yaşam standardı düşük olan bu ülkeleri kısa zamanda batı standardına yükseltmek ancak Kemalizm tecrübesi kalkındırabilirdi.13] (63).
Türk Devrimi böylece batı uygarlığına, hürriyet ve insan kişiliğine değer veren batı uyegarlığına büyük hizmet etmiştir. Kemalizm veya Atatürkçülük geri kalmış memleketleri doğunun diktatorya rejiminden kurtararak, batının özgürlük anlayışına yer veren demokratik rejime geçirmeye hazırlamakla, geri kalmışlığın yükünü hamle ve devrimle atarak uygar insan topluluğunun şerefli bir üyesi olarak hizmete hazır bir toplum haline getirmekle, yirminci yüzyılın uluslararası plânda değerlendirilebilen en önemli bir olayını ortaya koymuştur.
- Türk Devrimi, Uyguladığı Devletçilik ve Karma Ekonomi Modeli İle Dünyada Hālā Örnek Alınmaktadır
Türk Devrimi’nin bir diğer yönden evrensel değeri de, özellikle ekonomik düzende etkileri ile görülür. Devletçilik ve karma ekonomi yeni Türkiye’nin uyguladığı bir sistemdir. Kurallarını uygulama ile ortaya koyan bir sistemdir.
Devletçilik 1924 Anayasası’nın, 1937 değişikliği ile Anayasamıza girmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bir niteliği olarak, anayasada yer almıştır.
Türkiye’de devletçilik millet olarak, ekonomik, kültürel ve siyasal varlığımızın korunması için, öngörülen bir prensiptir.
Devletçiliğin, ekonomik alanda görünüşü, değerlendirilmesi ise karma ekonomidir. Karma ekonomi özel teşebbüs serbestliği ile devlet işletmeciliğine dayanır. Diğer bir ifade ile karma ekonomi, kamu ile özel sektörün tercihlerinin bir arada söz konusu edildiği bir alanı kapsamaktadır. Karma ekonomi veya devlet işletmeciliği Türkiye’de ideolojik nedenlerle değil, ekonomideki boşlukları doldurmak ve sanayiyi memleket sathına yaymak, geri kalmış bölgeleri kalkındırmak amacı ile kurulmuştur.
Türkiye aşağı yukarı elli yıldan fazla karma ekonomiyi uygulamıştır. Karma ekonomi Türkiye’nin kalkınmasında önemli rol oynamıştır.
Türkiye’de uygulanan karma ekonomi bir sistem olarak, yabancı ülkelerde de yankı yapmaktan uzak kalmamıştır.
Bu nedenle, Profesör Tahsin Bekir Balta, “Ülkemizin 1930’larda giriştiği devlet işletmeciliği batı dünyasında o tarihlerde yadırganmıştır. Fakat geri kalmış bir ülkenin devlet işletmeciliği olmadan gelişemeyeceği bugün her yerde ve hemen herkes tarafından kabul edilmektedir. Üstelik gelişmiş ülkelerin devlet işletmeciliğini uygulama zorunluluğunda kalabileceklerini sonraki olaylar göstermiştir. Karma ekonomi, bugün batı dünyasının adeta ortak görüşü sayılabilir. Bu bakımdan Türkiye, karma ekonomi sisteminin öncüsü olmuştur.Şüphesiz karma ekonomi sisteminin uygulama oranı ülkeden ülkeye değişmektedir.”[14]
Karma ekonomi, Türkiye’nin kalkınmasına zemin oluşturmuştur. Bu sistem, Profesör Dr. Osman Okyar’ın da belirttiği gibi, “İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, üçüncü dünyaya mensup birçok ülkelerin başta Hindistan olmak üzere uyguladıkları rejimlerin örneğini de oluşturmuştur.”[15]
- Türk Devrimi, Dış Politikada Uyguladığı “Yurtta Barış Dünyada Barış” İlkesiyle De Örnek Alınmıştır
Türk Devrimi’ni uluslararası plânda değerlendiren bir diğer olay da, uyguladığı dış politika ile gözlemlenebilir. Yeni Türkiye, “yurtta ve dünyada barış” politikası uygulamakla, insanlık yararına çalışmış, barışı karşılıklı ilişkilerde temel saymış, Balkanlarda ve Orta Doğuda uyuşmazlıkları barış yolu ile çözümleyerek, dünya ve bölge barışına hizmet etmiştir.
İsmet İnönü, Türk Devrimi’nin bu ülküsünü şöyle açıklamaktadır:
“Türk İnkılâbı, insaniyet ülküsünü takip eder. İnsan toplumu, kâinatın en kıymetli, en kudretli varlığıdır. Kâinat içinde insan toplumları, beraber çalışacak ve birlikte çalışma sayesinde kolaylıklarını ve saadetlerini artıracak imkânlara maliktirler.”[16]
“Türk Milleti olarak var olmak ve büyük insan ailesinde yüksek bir cemiyet olarak yaşamak, Türk İnkılâbı’nın gayesidir. Türk İnkılâbı, büyük insan ailesinin saadetine hizmet etmeyi vazife sayar.”[17]
- Atatürk ve Türk Devrimi, Özgürlük Mücadelesi Veren Topluluklara Kurtuluş Ümidi Vererek Onlarda Ulus Devlet Bilincini Uyandırmıştır
Türk Devrimini uluslararası alanda değerlendiren bir diğer olay da, hürriyet mücadelesi yapan topluluklara kurtuluş ümidi ve aşkı vermesi ve bu kurtuluşun yolunun modern anlamı ile milliyetçilik akımı, millî siyaset ile mümkün olmasını gösterebilmesidir.
Türk Devrimi, milliyetçilik akımının değerlendirilmesi ve ulusal politikanın uygulanması sonucu olarak bütün tutsak milletlere bağımsızlık dersi vermiş, onlara bağımsızlık ruh ve aşkı aşılamıştır. Kendilerini ve ülkelerini kurtarabilecekleri ümidini verdiği gibi, kurtuluş olanaklarını da sunarak ulus devlet olabilecekleri yolunda ufuk açıcı bilinç oluşturmuştur. Bu yönüyle bakıldığında Atatürk,
- Sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu babası değil,
- Aynı zamanda Atatürk’ü ve Türk Devrimi’ni özgürlük, bağımsızlık ve kurtuluş için örnek model alan elliden fazla ulus devlet oluşturan ülkelerin de kurucu babası olma hakkına ulaşmıştır, diyebiliriz.
Şimdi Atatürkçü Düşünce Sistemi kapsamında çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni oluşturan ve geliştiren Türk Devrimi’nin “Ulusal ve evrensel Değerleriyle Cumhuriyeti” altı önemli ilkesini sırasıyla görebiliriz.
Sedat Şenermen
Kaynakça
[1] Prof.Dr. Enver Ziya KARAL, Atatürk’ten Düşünceler, Ankara, 1998, ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık, s.49.
[2] E.Ziya KARAL, Atatürk’ten Düşünceler, s.49.
[3] M. Saffet ENGİN, Kemalizm İnkılâbının Prensipleri, c.1. İstanbul, 1938, s.25-26; Prof.Dr. Hamza EROĞLU, Türk Devrim Tarihi, Ankara, 1974, Türk Devrim Kurumu Atatürk ve Devrimlerini Araştırma Kurulu Yayınları, s.407-408.
[4] Prof.Dr. Suat SİNANOĞLU, Türk İnkılâbının Üniversel Değeri, Cumhuriyet, 4.11.1963.
[5] Sayın Tunus Cumhurbaşkanı Habib Burgiba büyük bir Atatürk hayranıdır. Muzaffer ENDER, Dünya Ağlıyor, İstanbul, 1964, s.182.
Ölümünün 25 inci yıldönümü için söylenmiş mesajından bir parçadır.
[6] Hûda ŞÂRÂVİ, Atatürk Hakkında, 12 Mayıs 1935 El-Belağ Gazetesi, Mısır. Makale; “Yabancı Gözüyle Cumhuriyet Türkiye’si” (1923-1938) adlı kitapta yer almıştır. Ankara, 1938, s.133-134. (Hazırlayan: Ö. Andaç UĞURLU, 2.Baskısı, İstanbul, 2003, s.245.)
[7] M.ENDER, Ağlayan Dünya, s.33; Prof.Dr. Hamza EROĞLU, Atatürkçülük, Ankara, 1981, Olgaç Matbaası, s.254-255.
[8] M.ENDER, Ağlayan Dünya, s.67.
[9] M.ENDER, Ağlayan Dünya, s.160.
[10] M.ENDER, Ağlayan Dünya, s.99.
[11] Norbert Von BİSCHOFF, Ankara, s.159-160’dan aktaran: Hamza EROĞLU, Türk Devrim Tarihi, s.410-411.
[12] Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU, Atatürk, İstanbul, 1946, s.38.
[13] Maurice DUVERGER, Le Kemalisme, Atatürk, UNESCO Yayınları, 1963, s.177-179. (Makalenin aslı: Le Kemalisme, Le Pays d’Atatürk, Supplément Publie par le Monde, 27 Mai 1961)’den aktaran: H.EROĞLU, a.g.e., s.412.
[14] Tahsin Bekir BALTA, İdare Hukuku, I., Genel Konular, Ankara, 1970-1972, s.119-120; Hamza EROĞLU, Atatürkçülük, s.258-259.
[15] Osman OKYAR, Karma Ekonomi ve Kalkınma, Cumhuriyet, 12 Kasım 1971.
[16] Herbert MELZİG, İnönü Diyor Ki, s.189’dan aktaran: Hamza EROĞLU, Atatürkçülük, s.261.
[17] Herbert MELZİG, İnönü Diyor Ki, s.190.
Tüm Köşe Yazarları
-
Rifat Serdaroğlu l Bana Dostunu Söyle
06 Mart 2021, 11:01 -
Prof. Dr. Haydar Çakmak l Niçin Bu Kadar Parti Kuruldu?
05 Mart 2021, 16:13 -
Rifat Serdaroğlu l Esir Miyiz/Rehin Miyiz?
04 Mart 2021, 19:47 -
Rifat Serdaroğlu l İnsan Haklarını Eyleme Planı
03 Mart 2021, 12:41 -
Rifat Serdaroğlu l Bir Duruşu Olmalı İnsanın!
03 Mart 2021, 10:50 -
Rifat Serdaroğlu l Gerçekler Konuşulsun Artık
27 Şubat 2021, 18:07 -
Sedat Şenermen l Gıda Emperyalizmi
27 Şubat 2021, 14:04 -
Rifat Serdaroğlu l Yerli ve Milli Cumhur İttifakı
28 Şubat 2021, 00:26 -
Prof. Dr. Haydar Çakmak l İktidarları Ölçme Kriterleri
26 Şubat 2021, 12:09 -
Rifat Serdaroğlu l Bilim İnsanı ve Yalancı Bakan
25 Şubat 2021, 17:22