Sedat Şenermen l Allah'ın Dininde "Doğru" Nedir? 07 Ekim 2020, 18:08
ALLAH’IN DİNİNDE “DOĞRU” NEDİR?
A-) ALLAH’IN DİNİNDE “DOĞRU” KUR’ANDIR
1. Doğru /Sıdk /Kur’an Önüne Konduğunda Onu Yalanlayandan Daha Zalim Kim Olabilir?
“Öyleyse Allah’a karşı yalan söyleyen ve DOĞRU (es-SIDK) kendisine geldiği zaman onu yalanlayandan daha yanlış; kendi zararlarına iş yapan kim olabilir? O kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler için cehennemde bir sığınak yok mu!?”
“Ve DOĞRUyu (es-Sıdk) getiren ve onu tasdik eden (saddeka) kişi; işte onlar, Allah’ın koruması altına girmiş olan kişilerin (hümü’l-Müttekûn) ta kendileridir.”
“Onlar için Rableri katında diledikleri şeyler vardır. İşte bu, Allah’ın, onların önceden yaptıklarının en kötüsünü örtmesi, işlemekte bulunduklarının en güzeline, ecirlerini karşılık olarak vermesi için iyilik-güzellik üretenlerin karşılığıdır.” (Zümer 39/32-33-35)
Bu ayetlerde karşıtlık yöntemiyle Allah’a karşı yalan söyleyen kimseler ile hakka teslim olan takva sahibi kimselerin mukayesesi yapılmaktadır. Bu karşılaştırmada kâfirlere cehennem uygun düşerken, muttakiler, yaptıkları kusurlar örtbas edilerek yaptıklarına karşılık en güzeliyle olmak üzere cennette diledikleri şeylere ulaşmaktadırlar.
Zümer 39/32’deki “Kâfirler için cehennemde bir sığınak yok mu!” sorusu Arapçada kullanılan sanatsal bir ifade olup cevabı bilinen ve karşıdan beklenmeyen bir sorudur. Cevabı “elbette en zalim, hain odur ve cehennem de onun sığınağıdır!” demektir. Yani, Yüce Allah Zümer 39/32’de iki soru sormakta ve sorular kendi kendilerinin cevabı olmaktadır.
2. Allah Hakkında Yalan Uydurmak Ve Kur’an’ı Yalanlamak Zulümdür
Allah hakkında yalan uydurmanın en kötüsü, Allah’ın tekliğini, Rabliğini, başka bir varlık veya eşya ile paylaşacak bir inanca sahip olmak ve bunu başkalarına bulaştırmaktır. Velilere, azizlere, ideolojilere, peygamberlere ve çeşitli canlı-cansız varlıklara ulûhiyet /tanrılık payesi vermek de Allah’a eş koşmak olduğu için bütün bunlar da Allah’a yalan uydurmak kabilinden davranışlardır.[1]
Allah’a yalan uydurmanın başka bir boyutu da, “dinde hüküm vermek” veya “ortaya din koymak konusunda O’nun hükümranlığını, tanrılığını/Rabliğini beşeri fetvalarla gölgelemek, önüne geçmek” ve paylaşmaktır. Yüce Allah’ın Maide 5/3’te dini tamamladığını söylediği halde, “dinde eksiklik görmek ve onu doldurabileceğini iddia etmek” de bu yalan uydurma eyleminin kapsamına girmektedir. Allah’ın haram ve helal kıldığı şeylere ilaveler yaparak, kendi kişisel görüşü gereği “bu helaldir, şu haramdır” demek, Allah’a iftira etmek ve Allah’a yalan uydurmaktır:
“Ve kendi dillerinizin yalan nitelemesi ile Allah’a yalan uydurmak için, “Şu helaldir, şu haramdır” demeyin. Şüphesiz Allah’a yalan uyduran kimseler iflah olmazlar.” (Nahl 16/116)
Yüce Allah, bu tip insanları en büyük zalim olarak değerlendirip sunmaktadır. Şirk, zulüm olduğu için, buradaki zalim kavramının kapsamına girmektedir. Yüce Allah’ın, onları “en büyük zalim” ilan etmesi, tamamen eğitici olmak için caydırıcı olmaktır. Kendi önüne konan gerçeği, doğruyu yalanlamak da zulümdür. Zümer 39/32’de geçen sıdk /doğru sözcüğüne bilginler “Kur’an” anlamını vermişlerdir.[2] Demek ki bazı insanların yalanladığı gerçek, sıdk /doğru olan Kur’an’ın kendisi olmaktadır. Bu da büyük zulmün bir başka bölümünü oluşturmaktadır.
Yüce Allah Zümer 39/33-37. ayetlerinde kimlerin takva sahibi olduğunu ve onların nasıl ödüllendirileceğini gündeme getirerek, ilahi eğitimin temellerini açıklamaktadır. İnsanlara gerçeğin ne olduğunu öğretiyor, onu tasdik etmenin, yani ona inanıp onu yaşama geçirmenin önemini gösteriyor.
Zümer 39/33’te konu yine takva sahiplerine getirilmiş ve Zümer 39/34, 35. ayetlerinde takva sahiplerinin nimetler içinde yüzecekleri müjdesi verilmiştir. Konumuz olan ayetin bir benzeri de Ahkaf suresindedir.
“İşte bilgeleşmiş, bilinçlenmiş bu kimseler, vaat olunup durdukları doğru bir vaat (va’de’s-sıdkı) olarak ve kendileri haksızlığa uğratılmadan, Allah’ın onlara amellerini tam olarak ödemesi için kendilerinden, yaptıklarının en güzelini kabul edeceğimiz ve cennet ashabı içinde kötülüklerden koruyacağımız kimselerdir.” (Ahkaf 46/16)
3. Doğru /Sıdk Olan Kur’an’ı Getiren Allah Elçisi ve Kur’an’ı Tasdik Edenler Takva Sahibi Kişilerdir
“Ve DOĞRUyu (es-Sıdk) getiren ve onu tasdik eden (saddeka) kişi; işte onlar, Allah’ın koruması altına girmiş olan kişilerin (hümü’l-müttekûn) ta kendileridir.”
Sıdk olan Kur’an’ı getiren Allah’ın Elçisi Hz. Muhammed’dir.
Aslında tüm Allah elçileri de vahiylerden oluşan gerçeği getirmiş ve tebliğ etmişlerdir. Gerçeği, sıdk /doğru olan Kur’an’ı getirenin Saygıdeğer Peygamber olduğunu söyledikten sonra, tüm içtenliğiyle aklıselimiyle Kur’an’ı /Sıdk’ı /Doğru’yu tasdik edenler /doğrulayanlar de kıyamete kadar gelecek olan tüm kadın-erkek müminlerdir. Kadın-erkek bu insanların tümü de aynı zamanda takva sahipleridir.
Şimdi saddeka fiili ile takvā arasındaki ilişkiye bakalım.
* Takvā, “haramlardan sakınmak, Allah’ın buyruklarını /farzları yerine getirmek, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, hak ile batılı, güzel ile çirkini ayırt etme kapasitesi olan aklıselim, yani basiretli öngörüye sahip olmak, mantıklı sistematik düşünmek, akıl yürütmek ve haklara uymak, böylece Allah’ın koruması altına girmek” olduğuna göre,
* Saddeka fiili de “bunların tümünü yaparak, kalbiselimle inanmak ve tasdik etmek /doğrulayarak yaşam biçimi edinmek”, yani “bununla birlikte inanılan Kur’an buyruklarını yerine getirip takvaya ulaşmak”tır.
Zümer 39/33’de takvā, saddeka fiilini tanımlamakta, anlamlandırmaktadır.
Zümer 39/33’de yer alan doğru /sıdk da Kur’an’ın kendisidir. Bu ayette Kur’an’a “sıdk /doğru”, İsra 17/81’de ise “hakk” denmektedir: “Ve de ki: “Hakk /Kur’an geldi, bâtıl yok oldu. Şüphesiz bâtıl yok olup gider.” (İSRA 17/81) Böylece İsra 17/81’deki “hakk”, Zümer 39/33’deki sıdk /doğruya mana vermektedir, onu tanımlamaktadır.[3]
Böylece saddeka fiilinin, iman ve sözlerle davranışların birbirini tutarak hareket etmeyi ifade ettiğini söyleyebiliriz. İman, söz ve davranış birliği /bütünlüğü, tutarlılık demektir. İşte bu da takvanın bir başka tanımı olmaktadır.
B-) KUR’AN’DA SIDK – SADEKA - SADUKÂT
1. Yalanın Karşıtı Olan “Sıdk” Ne Demektir?
Arapçadaki “s-d-k” kökünden türemiş sözcükler genellikle “es-sıdk yalanın karşıtı: doğruluk” anlamında kullanılır olmuştur. Ve “ es-sıdk” sözcüğünü bu anlam ekseninde Arapça kullanımlarının yanı sıra Türkçemizde de kullanılan; sâdık, sadâkat, sadaka, tasadduk, tasdik gibi formları mevcuttur.
“Sıdk” sözcüğünü, sadece “doğruluk” anlamında kabul edip diğer formlarını da bu eksende anlamlandırmak, sözcüğün öz anlamını basite indirgemek olur. Bu da Kur’an ayetlerinin eksik veya yanlış anlaşılması sonucunu doğurur.
Lisan, Tac, Kamus ve Sıhah gibi ilk sağlam sözlükler de bu sözcüğün lügatlere Nabiğa’nın (515-520) bir şiirinden girdiğini, öz anlamının da “Her şeyin mükemmelliği” başka bir ifade ile de “övgüye layık niteliklerin bir arada bulunması” olduğu açıklanır. Ve şu örnekler de verilir: “Racülün sadkun” veya “imreetin sadkun” ( sadk ve sıdk aynıdır) denildiğinde, bir kişinin sertlik, güçlülük, güzellik, cömertlik gibi niteliklere sahip olduğu ve bunları üzerinde taşıdığı belirtilmiş olur. Bu sözcük, insanlarla birlikte “ok” için de kullanılır. Ve okun, doğruluğu, uzunluğu, sertliği, narinliği bu sözcükle ifade edilir. Bu sözcüğün ok ile ilişkisinden dolayı da ok kuburuna “sadak” denir.
“ Sıdk”, sözcüğünü öz anlamına uygun olarak özde (niyette ve inançta), sözde, işte, kullandığımızda anlamı:
Sözde sıdk; “ sözün övgüye layık niteliklerde olması; yalan, abartılı, hakkın karşıtı, sıkıcı vs. olmaması”;
* İşte sıdk; “işin övgüye layık niteliklerde olması; kusurlu olmaması; İslâm dini kurallarına uygun olması”;
* İnançta sıdk; “inancın övgüye layık niteliklerde olması; içerisinde batıl; hakka uymayan durumların bulunmaması”;
* Niyette, düşüncede sıdk; “tüm plan ve programların övgüye layık olması; insanlığın yararına olması, kötülükten eser bulunmaması” demek olur.[4]
2. Sıdk Sözcüğün Kur’an’daki Türevleri
Bu sözcüğün Kur’an’da yer alan türevlerinin önemlilerinden birkaçının anlamı:
(a) Sadeka - Sadekû (fiil): Genellikle “doğru söyledi” diye anlamlandırdığımız “sadeka” fiilinin öz anlamı, “özüyle sözüyle eylemleriyle övgüye layık davrandı” demektir. Bu ifade Kur’an’da hem Allah hem de insanlar için; hatta İblis için kullanılır.
(b) Sâdık - Sâdıklar: “Sıdk” sözcüğünün fail ismi olan bu ifadelerin anlamı, “özünde sözünde, işinde övgüye layık nitelikler olan kimse/kimseler” demektir.
(c) Musaddık - Musaddikler: Sözcüğün, kök öz anlamı dikkate alındığında; tef’îl (tasdîk) formunun fail ismi olan bu sözcüğün anlamı; “övgüye layık nitelikte fikir ve iş ürettiren/ürettirenler” demektir.
(d) Sıddîk – Sıddîkîn: Özünde, sözünde, işinde övgüye layık çok; pek çok nitelikleri olan kimse/ kimseler demektir.
(e) Sadaka - Sadakalar (isim): Sadeka (çoğulu sadekât'tır), kamu hizmeti karşılığı (istifade teorisi) veya duruma göre el koyarak (iktidar teorisi) kamuya gelir olarak alınan değerlerin yani vergilerin adı olduğuna göre; alırken de harcama yapılırken de övgüye layık niteliklerde olması gerekmektedir. Sözcüğü öz anlamı ile kavramlaştıracak olursak; “toplumun zorunlu ve yararlı ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, övgüye layık niteliklerle halktan alınan ve halk yararına harcanan vergi” demektir.[5]
(f) Saduka - Sadukât:
“Saduqa” sözcüğü, “s-d-q” övgüye layık niteliklerin bir arada bulunması kökünden gelir. Dolayısıyla sözcüğün, “övgüye layık niteliklerin bir arada bulunması ” anlamı esas alınırsa, “evlilik esnasında koca tarafından kadının “hars” oluşu (Biyolojik ve kültürel değeri) erkeğin kavvamlığı dikkate alınıp kadının hiçbir zaman mağdur ve mahzun olmaması için erkeğin kadına teslim edeceği övgüye layık nitelikteki mal veya parayı ifade eden saduqa sözcüğü. Kur’an’da, sadece bir yerde (Nisa/34) geçer. Bulunduğu pasaj dikkate alındığında bu ifadenin genel olarak evlilikteki mehiri değil; “YETİM KADINLARININ NİKÂHINDAKİ mehiri” ifade ettiği anlaşılır. Genel mehir Kur’an’da, “ecr/ücur, fariza” olarak yer alır.
3. Sıdk Sözcüğünün Kur’an’da Tamlama Şeklindeki Kullanımları
(a) Kadem-e Sıdk:
Bu ifade Kur’an’da sadece Yunus/2’de geçer.
“Kadem /ayak” ve “ sıdk” sözcüklerinden oluşan “kademe sıdk” tamlaması, “tüm niteliklerin övgüye layık olduğu ayak” demektir ve “insanların yaptıkları amellerin karşılığının hayırlı, uğurlu; övgüye layık niteliklerde olması” anlamına gelir. Bu tamlama ile ayette “inananların yaptıkları amellerin karşılıklarını mutlaka eksiksiz hatta fazlasıyla alacakları, amellerin boşa gitmeyeceği” ifade edilmektedir. Yakın bir anlama gelmek üzere Türkçede de “Uğurlu kademli olsun” diye bir deyim vardır. “Kadem” sözcüğü bu deyimde “alınan, edinilen bir şeyin, alan için hayır ve uğur getirmesi” temennisini dile getirmekte ve Kur’an’daki “Kademe Sıdk” tamlamasındakine yakın bir anlam taşımaktadır.
(b) Mak’ad-ı Sıdk:
Kamer/55’te yer alan “mak‘ad-ı sıdk”; “sıdk meclisi, sıdk sandalyesi” demektir. Sıdk sözcüğünün öz anlamı olan “Tüm niteliklerin övgüye layık olması” dikkate alındığında, “övgüye layık nitelikli kimselere mahsus olan, yalan söylenmesi mümkün olmayan, yok olma ihtimali de bulunmayan sabit makam veya mevki” demektir. Duhan/51-57. ayetlerinde geçen bu makam, müfessirlece “Emin Makam” olarak tefsir edilmiştir.
Ayette sözü edilen kişilerin Allah’ın “yanında, huzurunda” olmaları, mekân yönünden bir yakınlığı değil, onlara makam, mevki, şan yönünden verilen payeleri ifade eder. Takvâ sahiplerinin böyle yüce bir huzurda bulunduklarının ifade edilmesiyle bu kimselerin kavuşacakları güven ve rahatlık anlatılmak istenmiştir. Allah tarafından takva sahiplerine sunulan bu makam ve nimetlerin daha iyi anlaşılması için Kur’an’daki konuyla ilgili diğer bölümlerin de okunmasını öneriyoruz. Özellikle Vâkıa/10-40 ayetleri bu konuda ayrıntılı sahneler içermektedir. Bu mutluluk tabloları Kur’an’da birçok kez değişik üslûplarla anlatılmıştır. Örnek:
“Kesinlikle Allah’ın koruması altına girmiş kişiler için, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden; Rahman’dan (yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah’tan) bir karşılık ve yeterli bir bağış olarak korunaklar/ kurtuluş mekânları; sulak bağlar-bahçeler, üzümler, hepsi bir seviyede tomurcuklar; çiçek bahçeleri, dolu dolu su kapları vardır. Onlar, orada boş bir söz ve yalan duymazlar. –Onlar, O’nun huzurunda söz söylemeye güç yetiremezler.–” (Nebe/31-37)
(c) Lisan-e Sıdk:
“Sıdk” sözcüğünün öz anlamı dikkate alındığında bu tamlama, “Tüm niteliklerin övgüyle anılması, söylenmesi” demek olur. Bu şeref Kur’an’da (Meryem/50, Şuara/84 ve Saffat/ 108) İbrahim peygambere bahşedilmiştir.
(d) Mudhale Sıdk - Muhrace Sıdk:
İsra/80. ayette “Ve de ki: “Rabbim! Beni, doğruluk girişiyle girdir ve doğruluk çıkışıyla çıkar. Ve bana katından yardımcı bir kuvvet ver.”
Peygamberimize emredilen duada geçen “müdhale sıdk” ve “mührace sıdk” ifadeleri aslında çok geniş bir anlam taşımaktadır. Dolayısıyla bu ifadenin “kabre girip çıkma”, “peygamberlik görevine başlayıp bitirme”, “Salât’a başlayıp bitirme”, “dinî görevlere başlayıp bitirme”, “Mekke’den çıkma Medine’ye girme” gibi anlamlara geldiğini söylemek yanlış olmaz. Bu nedenle ifadenin her iş için “övgüye layık niteliklerle girme ve övgüye layık niteliklerle çıkma” anlamı verilerek özetlenmesi mümkündür.
Peygamberimize bu ayette emredilen dua, hem Mekke’den Medine’ye hicretin yaklaştığına işaret etmekte hem de ona şöyle bir uyarı içermektedir: “Nerede ve ne durumda olursan ol, özünle, sözünle, işinle övgüye layık davranmalısın; hakkı takip etmelisin. Eğer bir yerden hicret edersen, hakk yolunda hicret etmelisin ve nereye gidersen hakk için gitmelisin.”
Sedat Şenermen
Kaynakça
[1] Hakkı YILMAZ, Tebyînü’l-Kur’an /İşte Kur’an, 2015, c.4, s.659.
[1] Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, c.16, s.376.
[3] B. BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, c.16, s.379.
[4, 5, 6] Hakkı YILMAZ, Kur’an’daki Önemli Sözcük ve Kavramlar, İstanbul, 2017, Nergiz Yayınları, s.550-553.
Tüm Köşe Yazarları
-
Rifat Serdaroğlu l Esir Miyiz/Rehin Miyiz?
04 Mart 2021, 19:47 -
Rifat Serdaroğlu l İnsan Haklarını Eyleme Planı
03 Mart 2021, 12:41 -
Rifat Serdaroğlu l Bir Duruşu Olmalı İnsanın!
03 Mart 2021, 10:50 -
Rifat Serdaroğlu l Gerçekler Konuşulsun Artık
27 Şubat 2021, 18:07 -
Sedat Şenermen l Gıda Emperyalizmi
27 Şubat 2021, 14:04 -
Rifat Serdaroğlu l Yerli ve Milli Cumhur İttifakı
28 Şubat 2021, 00:26 -
Prof. Dr. Haydar Çakmak l İktidarları Ölçme Kriterleri
26 Şubat 2021, 12:09 -
Rifat Serdaroğlu l Bilim İnsanı ve Yalancı Bakan
25 Şubat 2021, 17:22 -
Rifat Serdaroğlu l Ayaklı Virüs Gibi
24 Şubat 2021, 18:07 -
Rifat Serdaroğlu l Dünyanın En Büyük Yalanı
22 Şubat 2021, 17:03