Meriç Köyatası l Hapse Atılan Demokrasi 01 Ağustos 2020, 16:58
HAPSE ATILAN DEMOKRASİ
Hapse atılan gazeteciler değil demokrasi ve insan haklarıdır.
Halkın haber alma, gerçekleri öğrenme, yorumlama hakkı, en temel insan haklarının başında gelen düşünce özgürlüğü ve düşünceleri yayma hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Halkın gerçekleri öğrenme hakkı, aynı zamanda kamunun denetlenmesi bakımından da demokrasinin teminatıdır.
Meriç Köyatası
Gazeteciler, saçma sapan iddialarla, gözünün üstünde kaşın var misali, hayalleri zorlayan dayanaksız hukuki yorumlarla hapse atılıyor. Değerli meslektaşlarımız Müyesser Yıldız, Murat Ağırel, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç (TGS’ye göre 25 Haziran itibariyle 76 gazeteci); fiziki olarak hapse atılmıştır ama onlarla birlikte hapse atılan bizzat, insanların düşünce özgürlüğüdür, hapse atılan bizzat demokrasidir. Hapse atılan bizzat insanların özgürce seçme ve seçilme hakkıdır.
Demokrasinin gerçek demokrasi olması için birden çok kural vardır. Bunlardan en önemli iki tanesini sayarsak... Biri, seçmenlerin, seçime katılanlar hakkında kanaat oluşturabilmesi için gerçekleri öğrenme hakkıdır. İkincisi ise sandık ve sandık sonrası oluşacak meşru yönetimin güçler ayrılığı ile denetlenmesi ve dengelenmesi mekanizmasıdır. Bu iki unsurun teminatı, doğrudan basın özgürlüğüdür.
Basın özgürlüğü, sadece gazeteciler için geçerli olan, gazeteciler dilediğini yazsın diye bir mesleğe sınırlı olarak tanınan bir hak değildir. Basın özgürlüğü, insanlığın temel hak ve özgürlüklerinden biri olan düşünce ve düşünce özgürlüğünü yayma hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. O nedenle hapse atılan gazeteciler üzerinden hem gazeteci arkadaşlarımıza, hem de insan özgürlüğüne saldırı vardır.
Basın özgürlüğü, halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı, kişisel özgürlüklerin yanı sıra, bizzat demokrasinin ve demokrasilerde eşitliğin teminatıdır.
Demokrasilerde eşit oy hakkı en temel şarttır. Sıkça ama çok hatalı bir şekilde tekrarlandığı gibi; “Dağdaki çoban ile üniversitedeki profesörün oy hakkı eşit mi olacak” sorusu abestir. Evet dağdaki çoban ile üniversitedeki profesörün oy hakkı eşittir. Burada oylanan, halkın tercihleridir.
Eğer pandemi döneminde maske takıp takmamayı oylayacaksak, burada dağdaki çobanın da, bir bakkalın da, fabrikadaki mühendisin de, üniversitedeki tarih profesörünün de oy hakkı olmaz. Burada söz sahibi ve oy hakkı olanlar elbette tıp alanında ve halk sağlığı alanındaki bilim insanlarıdır.
Burada sorun üniversite hocası ile dağdaki çobanın eşit olup olmaması değil, burada sorun tüm seçmenlerin, kanaat sahibi olmasını sağlayacak bilgiye, haberlere, hiçbir kısıtlama olmadan ulaşabilme hakkıdır.
Demokrasilerde, oylamaya sunulan teknik bir konu değil, halkın yönetimi tercih hakkıdır. Burada seçmenin neyi bildiği değil seçime katılan partiler, liderler ve söylemleri ile ilgili kanaatidir. O nedenle, dağdaki çoban ile üniversitedeki profesörün oyu eşittir, eşit olmalıdır.
Seçmenler, olan bitenden haberdar değilse, devlet bütçesinden harcanan paraların nereye ve nasıl harcandığından haberdar değilse, seçime katılacak olan kişilerin, partilerin, parti liderlerinin programlarından vaatlerinden haberdar değilse, neye göre kanaat oluşturacaklar, neye göre tercih yapacaklardır?
Basın özgürlüğü, gazetecilere dilediği gibi yazma ve konuşma için verilmiş bir imtiyaz değildir. Halkın gerçekleri öğrenmesi ve ülkeyi yönetenler ile yönetmeye talip olanlar için bilgi ve kanaat sahibi olması içindir. Basın özürlüğü, gazetecilerden ziyade demokrasinin teminatıdır.
DEMOKRASİLERDE DENGE VE DENETLEME GÖREVİ
Gerçek ve sorunsuz demokrasilerde, “ben seçildim her şey bitti istediğim yaparım” diyemezsiniz. İstediğiniz kadar çoğunluğu elde etseniz de dilediğiniz yasaları çıkaramazsınız. Ülkenin kuruluş felsefesi ile evrensel değerlerin harmanlandığı anayasa ve hukuk sınırları içinde, güçler ayrılığına dayalı denge ve denetleme ağı ile ülkeyi yönetebilirsiniz. Güçler ayrılığı, yasama, yürütme yargıdır. Üçü de devlet kurumu olan bu farklı güçlerin zaman zaman yetersiz kaldığı görülebilir. Hele ülkemizde bu üç kurum da tek adamın iki dudağı arasındadır. O nedenle, çağdaş demokrasilerde, devletten bağımsız olarak dördüncü güç, basın özgürlüğüdür.
Devlet yönetimi ve özellikle kamuya ait paranın harcanması ve kamuya ait mal ve servetlerle ilgili tasarrufları duyurmak, her türlü devlet işlerinde aksaklıkları, yolsuzlukları ortaya çıkarmak, açıklamak ve eleştirmek basının görevidir. Basın, bu görevi ve işlevi sayesinde halkın devlet yönetimine katılması, denetlemesi ve gerçeklere dayanarak seçmen tercihinin özgürce oluşmasında önemli rol oynar. Basının bu görevi en az yasama ve yargı denetimi kadar önemlidir. O nedenle demokrasilerde, özgür ve gelişmiş toplumlarda, tekelleşmemiş, bağımsız ve özgür basın; yasama, yürütme ve yargının yanı sıra dördüncü kuvvet olarak tanımlanır.
Basın özgürlüğünün yanı sıra, basının, medyanın bağımsız ve rekabet içinde olması da çok önemlidir. Medyada tekelleşme ve kiri propaganda sonucunda seçmen kanaatinin ve tercihinin özgürce ve bağımsız bir şekilde oluşması mümkün olamaz. O nedenle de demokrasilerde eşit oy hakkı ilkesi, daha en başta sakatlanır.
Şimdi vereceğim örnekler, sadece Türkiye için değil, Türkiye dahil demokrasisi sorunlu bütün ülkeler için geçerli kirli propaganda yöntemleridir. Medyayı tekeline alan totaliter rejimler, tüm başarısızlıklarını, tekrar tekrar başkalarının üzerine atıp dikkati hayali ya da gerçekdışı mihraklar üzerine çeker.
Böyle bir oligarşide yaşadığınızda öncelik; mutfaktaki yangın, hayat pahalılığı, işsizlik, adalet, sağlık, eğitim, asayiş hizmetlerindeki aksaklıklar, temiz su kaynaklarının kirletilmesi, ormanların kesilmesi, güzelim doğanın rant uğruna yandaş müteahhitlere ve işadamlarına peşkeş çekilmesi gibi, iktidarın canını sıkan konularda değildir. Öncelik, her daim patlak veren şu veya bu krizdir. Millet, dış saldırılara ya da şeytani darbelere maruzken, mutfaktaki yangını, ormanların katledilmesini, yolsuzlukları kim kafaya takar ki?
Yozlaşmış bir totaliter rejim, basını susturarak, kendi medya tekelini kurarak, kendi yarattığı dur durak bilmeyen krizler ve suni gündem sayesinde, egemenlik süresini uzatmaya çalışır. Otoriter yönetim, muhalefet partilerini de kendi yarattığı bu suni krizler gündeminin kuyruğuna takma beceresini gösterirse, işi daha da kolaylaşır.
Türkiye’de seçimler ve referandumlarda, kanunlarla yasak olmasına rağmen, devlet olanakları ile haksız ve orantısız seçim propagandası yapıldığı, YSK’nın sonucu değiştiren yasa dışı müdahaleleri, televizyonlara aleni şekilde yansıyan sandık başı hileleri, herkesin malumu… Bunların yanı sıra, özgür olmayan ve tekelleşmiş medya nedeniyle, partiler arasındaki rekabet ortamı yok oluyor, seçmenlerin özgürce kanaat oluşturma ve karar verme süreci sakatlanıyor.
O nedenle, özgür basın çok önemli. O nedenle sorun, sadece hapiste olan gazeteciler ve ailelerinin özgürlük sorunu değil, tüm toplumun özgürlük ve demokrasi sorunudur. Saçma sapan gerekçeler ve yorumlarla, hiç suç kanıtı olmadan hapse atılan meslektaşlarıma, kanaat önderlerine, düşünceleri nedeniyle özgürlükleri çalınanlara sabır ve en kısa sürede özgürlük diliyorum.
Meriç Köyatası
Tüm Köşe Yazarları
-
Rifat Serdaroğlu l İnsan Haklarını Eyleme Planı
03 Mart 2021, 12:41 -
Rifat Serdaroğlu l Bir Duruşu Olmalı İnsanın!
03 Mart 2021, 10:50 -
Rifat Serdaroğlu l Gerçekler Konuşulsun Artık
27 Şubat 2021, 18:07 -
Sedat Şenermen l Gıda Emperyalizmi
27 Şubat 2021, 14:04 -
Rifat Serdaroğlu l Yerli ve Milli Cumhur İttifakı
28 Şubat 2021, 00:26 -
Prof. Dr. Haydar Çakmak l İktidarları Ölçme Kriterleri
26 Şubat 2021, 12:09 -
Rifat Serdaroğlu l Bilim İnsanı ve Yalancı Bakan
25 Şubat 2021, 17:22 -
Rifat Serdaroğlu l Ayaklı Virüs Gibi
24 Şubat 2021, 18:07 -
Rifat Serdaroğlu l Dünyanın En Büyük Yalanı
22 Şubat 2021, 17:03 -
Rifat Serdaroğlu l Bunların Sorumlusu Kim?
21 Şubat 2021, 15:40